31 Ekim 2009 Cumartesi

Doğurganlık ve Hamile Kalmak için Yapılması Gerekenler

Doğurganlığı artıran yiyecekler, doğurganlığı artırmak, hamile kalma pozisyonları, hamile kalmak, hamile kalmak için, her gün ilişkiye girmek, ilişki sıklığı, kısırlık oranı, organik gıdalar, sperm hareketliliği, spermleri güçlendirmek, vejetaryenler..

Uzmanlar, doğurganlık ve hamile kalmak için kadın ve erkeğin dikkat etmesi gerekenleri açıklıyor. İşte uzmanların gözüyle soru ve cevaplarla hamile kalmak için dikkat edilmesi gerekenler..

Her gün ilişkiye girerlerse ne olur?
Hiçbir şey olmaz. Bazı bölgelerde her gün ilişkiye giriyorlar, sağlıklı çocukları oluyor. Günlük ilişkiler her zaman sperm sayısını düşürmez. Ancak çok sık ilişkiye girildiği takdirde meninin hacmi azalabilir.

Sekse çok ara vermek spermleri güçlendirir mi?
Çok ara vermek de sorun yaratır. İki hafta hiç ilişkiye girmedikten sonra gerçekleşen ilişkide, çıkan sperm sayıları yüksek olsa bile hareketlilik düşer. Ancak şu da unutulmamalıdır ki; günü geliyor çok ender, hatta yılda bir kez ilişkiyle bile insanlar çocuk sahibi olabiliyorlar.

Ayın hangi dönemleri çiftler için şans artıyor?
28 günde bir adet gören kadında 14. gün yumurtlama günüdür. Dolayısıyla 10. günden itibaren gün aşırı ilişki olması, hamilelik şansını en çok artıran tempodur.

Sperm, kadının genital organlarında bir süre yaşar. 14. gün en riskli gün olarak söylense de bazen 20. günlere kadar gebelik riski sürer. Bu nedenle takvim metodu hiçbir zaman doğum kontrol yöntemi olarak işe yaramaz. Bu metodu kullananlar kazaya kurban giderler.

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere önerilen pozisyonlar oluyor mu?
Bir kere kadının rahminin pozisyonu önemlidir. Kadının üstte olduğu pozisyonda hamile kalmak daha zordur. Hamilelik isteniyorsa kadının kalça altına yastık koyması bile önerilebilir.

Pozisyonlar da çok önemli değildir. Yalnızca ilişkiden sonra bizim toplumumuzda vajinal duş çok yaygın, bunu önermiyoruz. Enfeksiyona davetiye çıkarıyor.

Doğurganlığı artıran yiyecekler var mı?
Ooı tavsiye ediyorum. Yenilecek gıdalar iyi yıkanmalı, sigaradan uzak kalınmalı. Çünkü günde bir paket sigara içenlerin menopozu üç yıl erkene çekiliyor, iki paket içenlerin ise beş yıl.

Tek yönlü beslenmenin yumurtlama üzerinde kötü etkisi var. Vejetaryenlerde kısırlık oranı yüksektir. Hayvansal proteinlerden de alınması şart.

Kadın ve erkeğin ilişki öncesi yapmaması gereken birtakım şeyler var mı?
Çok sıcak banyo sperm üretimini azaltır. Çünkü testis ısıya hassastır. Özellikle sperm sayısı sınırda olan kişilerde zararlıdır.

Alkolün spermler üzerinde toksit etkisi vardır. Vajinal duşu, özellikle hamilelik beklenen ilişkilerde önermiyoruz.

Çocuk isteyen çiftler ne sıklıkta ilişkiye girmeli?
Hamilelik için çiftlere haftada iki üç kere ilişkide bulunmalarını öneririz. Ama asla bir sınırlandırma da getiremeyiz, ilişki spontan olmalıdır. Sonuçta ilişki sıklığı anne baba olma şansını büyük ölçüde etkilemez.

Ağız Kokusuna Çok Kolay Çözüm

Günümüzde birçok insanda görülen ve ortama rahatsızlık veren ağız kokusu birkaç yöntemle ortadan kaldırılabiliyor. Uzmanlar dişeti hastalığı, diş çürüğü, problemli dolgu ve ağzında tükürüğün az bulunmasını sebepleri arasında gösterdiği ağız kokusunun, düzenli fırçalama ve diş hekimine gidilmesiyle ortadan kaldırılabileceğini ifade ediyor.

Ayrıca, bu zamana kadar çok duymadığımız dilin fırçalanması da kokunun engellemesinde fayda sağlıyor.

Diş Hekimi Murat Sözmen, çevremizdeki birçok insanda ağız kokusunun büyük bir sorun olarak karşılarına çıktığını belirtiyor. İnsandaki ağız kokusunun yüzde doksan nedeninin diş ve dişeti hastalıklarından kaynaklandığına dikkat çeken Sözmen, kokunun önlenmesi için düzenli diş fırçalamanın ve diş ipi kullanmanın öneminden bahsediyor. Çünkü ağız kokusunun en temel sebebi diş aralarında kalan gıda artıkları. Bunun yanında ağızda kokuya sebep olan, çürük, problemli dolgu, dişeti çekilmesi ve diş taşı sorunu bulunuyorsa mutlaka bir diş hekimine gitmeniz tavsiye ediliyor. Çünkü dişlerinizi düzenli fırçalasanız da bunların tedavisi diş hekimi koltuğundan geçiyor.

Sözmen’in, kokuya neden olan faktörler arasında bahsettiği diğer bir önemli gerekçe ise ağızdaki tükürük miktarı. Ağızda salgılanan tükürüğün yıkayıcı etkisi bulunması, dişleri temizleyerek, ağızdaki zararlı maddelerinin etkisini azaltıyor. Tükürüğün az olması bu etkiyi zayıflatıp, ağız kokusuna sebep oluyor. Sözmen, “Böyle durumlarda hastada diş taşı çok olur. Koku da fazla. Bir de dişini iyi fırçalamıyorsa tehlike ciddi boyutlara ulaşır. Kişi bol su içmeli ve düzenli diş fırçalamalı ki denge sağlansın.” diyor. Sözmen öte yandan, dilin de fırçalanmasının ağız kokusunu engellemede önemli olduğu vurgusunu yapıyor. Çünkü sigara, çay ve kahve içenlerde dil pası oluşuyor. Bu da kokuya neden oluyor. Sözmen bu durumda ‘dişlerinizi fırçaladıktan sonra dilinizi de mutlaka fırçalayın.” şeklinde konuşuyor.

Diş hekimi Murat Sözmen, dişte oluşan ve başta kokuya sebep olan diş taşlarının temizlenmemesi durumunda dişin çekilmesinin söz konusu olabileceğini aktarıyor. Sözmen, “Diş, taşları zamanla diş eti çekilmesine neden olur. Bu durum diş ile dişeti arasında derinliği açar. En son olarak dişi sadece kemik tutar. Diş enfeksiyona açık hale gelir. Sallanır. Çekilmesi zaruri olur.” diyor. Sözmen ayrıca, 20′lik dişlerin de uygun çıkmaması durumunda çekilebileceğini anlatıyor.

Et kalıntıları da koku yapar
Diş hekimi Murat Sözmen “Etler lifli gıda olduğu için diş aralarında kalabiliyor. Bu da diş fırçalamayla ya da diş ipiyle çıkarılmaz ise kokuya sebep olabilir.” uyarısında bulunuyor. Bu etlerin çıkarılmasında kürdan kullanmanın tehlikeli olabileceğini anlatan Sözmen, “Bu enfeksiyona neden olur. Bu durumda ağız sağlığı tehlikeye girer.” dedi.

Gerdek Gecesi Cinsel ilişkinin Zorlukları

Cinsel ilişkinin zorlukları, gerdek gecesi, gerdek gecesi ilişki, gerdek gecesi nasıl sevişmeli, gerdek gecesi sevişme pozisyonları, gerdek gecesi sevişmek, gerdekte sevişme pozisyonları, ilk gece, ilk gece cinsel ilişki, ilk gece cinsel ilişkinin zorlukları, ilk gece sevişme pozisyonları, ilk gece sevişme pozisyonu, ilk gecenin zorlukları..

Büyükler, ilk gece cinsel ilişki için ‘Aman aceleye getirmeyin!’ diye uyarıda bulunsalar da bu uyarılar muhtemelen kulak ardı edilecektir. Peki, büyük bir hevesle istediğimiz ilk gece heyecanında bizi ne tür zorlukların beklediğini ve bu zorlukları sorunsuzca atlatmak için yapılması gerekenleri biliyor muyuz?

Nice zamandır hayalini kurup dört gözle beklediğiniz bu işi gerçekleştirmek için acele etmenizden doğal bir şey olamaz. Sizi kaygılandıran noktaları bir an önce çözümleyip geride bırakmayı istemek de doğaldır. Kaç zamandır kafanızı kurcalayan “acaba”lara bir an önce çözüm bulmak için sabırsızlanmaktan daha doğal bir şey de olamaz.

Kısacası, ağırdan almak konusundaki tüm uyarı ve kararlara karşın duyduğunuz kaygı, merak ve heyecan büyük bir olasılıkla sizi evliliğin ilk cinsel birleşmesinde aceleci olmaya itecektir. Sonucun nasıl çıkacağı önceden kestirilemez. Belki hiç pürüz çıkmadan doyuma ulaşacaksınız, belki de çeşitli pürüzlerle karşılaşacaksınız.

Kadının ilk cinsel ilişkiye (koitus) karşı duyduğu tipik, yaygın tepki bir düş kırıklığıdır: “Bunca lafını duyduğum şeyin olup olacağı bu muymuş?” Bu kadın ilk cinsel ilişkisinde büyük bir olasılıkla orgazm olmayacaktır.

Erkeğin tipik tepkisi, çok çabuk orgazm olarak erken (zamansız eja-külasyon) boşalmaktır. Gene tipik olarak, hem kadın hem de erkek büyük bir ihtimalle, kendilerinde bir eksiklik olduğuna inanarak suçluluk duygusuna kapılacaklardır ki bu tamamen yersizdir.

Ne var ki burada bir ayrıma parmak basmak gerek: aynı sorunlar evlilik ilerlediği halde düzelmiyor, sürüp gidiyorsa o zaman eşlerin cinsel yaşantısında gerçek bir aksaklık var demektir. Yürümeye yeni başlamış bir çocuğu ele alalım. Adımları sarsaktır, sendeler, düşer, kalkar gene sendeler, üzülür, gene dener. Ve sonunda yürümeyi başarır. Gelgelelim aynı çocuk üç, dört yaşında hâlâ bir yaşındaki gibi “sendeliyorsa”, durum değişir.

Yeni evlenen çiftlerin çoğunluğu birbirlerine alışmamışlardır, alışmaları gerekir. Birbirlerinin neyi sevip sevmediklerini, vücutlarının ritmini öğrenmeleri gerekir. Dans etmeye de benzer iki vücudun birbirine uymayı öğrenmesi, ilk birleşmede eşlerin ikisinin de güvensiz olması doğaldır. Bu güvensizliğin doğal olduğunu bilirseniz gerginliğiniz, korkularınız azalabilir ki bu da çok önemlidir. Çünkü bir kez, “Eyvah, bir bozukluk var,” diye korkuya kapıldınız mı gerçek bozuklukların baş göstereceğinden emin olabilirsiniz.

Kadın bundan önce hiç cinsel ilişkide bulunmamışsa, onun bakireliğinin sona erecek olması nedeniyle hem kendinin hem de eşinin kaygı duymaları ve gerilim içinde olmaları da olağandır. Kadının gerginliği çoğunlukla vajina girişindeki kasları büsbütün sıkıp büzer.

Sinirlerimiz gerilince boyun, boğaz, omuz kaslarımız sıkışmaz mı? Bu da böyle bir sıkışmadır işte. Kimi zaman gerginliğimizi fark edebilirsek kaslarımızı kendi kendimize, bilinçli olarak gevşetebiliriz. Kimi zaman da kaslarımıza söz geçiremeyiz.

“İlk gece”de cinsel ilişki sırasında gelinin geleneksel olarak çektiği can acısının başlıca nedeni vajina girişindeki kasların aşırı sıkışıp gerilmesidir. Vajinaya giriş (penetrasyon) yapmaya çalışan erkek cinsel organı penis bu işi gerçekleştirebilmek için vajina girişini zorladıkça kadın can acısı duyacaktır, işte bu kasları kadın bilinçli olarak, bir dereceye kadar gevşetip gevşek tutabilir.

Başarılı bir ilk gece yaşamak isteyen kadınlar, evlenmeden önce bu kasları büzüp gevşeterek alıştırma yapmalıdırlar, ilk cinsel ilişkinin heyecanı sırasında bu alıştırmaları hatırlayıp uygulayabilirlerse ilk penetrasyon sırasında daha az can acısı duyacaklardır.

Kadının aşırı gerginliğini önlemek için yapılabilecek olan başka bir şey de kızlık zarı (himen) konusundaki masalları açıklığa kavuşturmaktır.

Gerçekte kızlık zarı vajina girişini ancak kısmen kapayan, oldukça ince bir zardır. Tümden kapalı olması imkânsızdır, hiç değilse âdet kanı oradan akacaktır. Kızlık zarı aralığı kiminde çok küçük, kiminde nispeten geniş olur.

Kimi kızlık zarı oldukça kalın, kimisi ipinceciktir. Ne var ki kızlık zarı elastik bir dokuda olduğu için zardaki aralık, kas gevşetmesi ile ya da penisin zorlamasıyla genişleyebilir. Aralık, penisin zorlamasıyla genişlerse, bu durum biraz kanamaya ve geçici bir ağrıya neden olur, ama vajinanın kendisi herhangi bir zarar görmez.

Âdet sırasında tampon kullanan genç kızlarda zar gevşemeye alışmıştır. Buna rağmen genç kız, ilk cinsel ilişki çocukluktan kalan “iyi bir kız” olma isteği nedeniyle kendini bilinçsiz olarak gerebilir.

Biz dönelim ilk geceye. Kaslarını kendi kontrol etmeyen kadının ilk cinsel ilişki sırasındaki heyecan arasında iyice gerginleşmesi doğaldır. Üstelik normal olarak cinsel heyecanlanma sırasında vajinanın iç duvarlarının sızdırdığı kayganlaştırıcı, nemlendirici salgılar da bu gerginlik yüzünden iyice kıtlaşacaktır. Bu yüzden kızlık zarı, normalde olduğundan çok daha kalın ve gergin duracaktır.

Bu da erkeğin penetrasyonu gerçekleştirebilmek için aşırı güç ve baskı kullanmasını gerektirecektir. Böyle bir durum eşlerin ikisi için de ürkütücü bir durumdur! Kadın saldırıya uğramış gibi olurken erkek üstüne düşeni başarabilmek uğruna sevdiği kadına ıstırap vermek zorunda kalarak dehşete kapılabilir.

Birleşmeye biraz ara vermek, konuşmak, dinlenmek, birbirinizi yüreklendirmek kimi durumlarda başarıyı kolaylaştırabilir. Biraz krem kullanmak da yarar sağlayabilir. Bu arada erkeğin kaygı ve sinir gerginliği yüzünden tam ereksiyon (penisin dikleşip sertleşmesi) olmaması ilk gecelerde sık sık rastlanan bir durumdur. Bu erkeği müthiş sıkar ve üzer, çünkü bu konu güven ve gururunun kökeni olan erkekliğiyle ilgilidir. Erkekliğinin sıfıra indiğini hisseder. Ama paniğe ve iktidarsızlık duygusuna kapılmamak için bilinçli çaba harcaması şarttır. Yoksa duygusal ve cinsel yönden soğuklaşıp uzaklaşabilir.

Eşlerin ilk birleşmeler sırasında düşebilecekleri en ciddi yanılgı herhangi bir nedenle soğukluğa kapılıp duygusal yönden birbirlerinden uzaklaşmaktır. Böyle bir tutum, kişinin kendi kendini ve karşısındakini suçlamasına yol açar. Gerginliği artırır ve yeni başarısızlıklara yol hazırlar. Böyle bir durumda kişinin kendi kabuğuna çekilmesi de yanlıştır. Sevgi, anlayış ve hoşgörüye her zamandan çok ihtiyaç vardır.

Sımsıkı sarılmak, öpüşmek, okşamak, sevmek, tatlı ve yüreklendirici sözler fısıldamak yapılması gerekenlerin başında gelir.

Sizin kişisel olarak yapmanız gereken ilk ve başlıca şey de şunu hatırlamaktır; bu ilk sevişme yalnızca bir başlangıçtır ve önsözdür, asıl öykü daha sonra gelecektir.

Erkeklerde Erken Boşalmanın Nedenleri Sebepleri

Cinsel fonksiyon bozukluğu, erken boşalma, erken boşalma tipleri, erken boşalmanın çaresi, erken boşalmanın nedenleri, erken boşalmanın sebepleri, erken boşalmanın zararları, erken boşalmayı önleme, özgüven eksikliği, psikolojik stresler..

Türk erkeklerinin %70′nin erken boşaldığını ifade eden CİSED Başkanı Uzman Psikolojik Danışman Dr. Cem Keçe; “Erken boşalmayı hemen her erkek aynı şekilde yaşar gibi görünse de aslında erken boşalmanın her biri farklı nedenden kaynaklanan 10 tipi vardır.

4′ü fiziksel nedenli, 5′i psikolojik ya da ilişkisel nedenli ve 1 tanesi de diğer bir cinsel fonksiyon bozukluğunun eşlik ettiği karışık tip olmak üzere inceleyeceğimiz erken boşalma çeşitleri özellikle klasik ve geleneksel yöntemlerin sonuç vermemesini anlamada bizi aydınlatacak bir sınıflama olacaktır.

Psikolojik ve ilişkisel nedenler oldukça karmaşık ve birbirine bağlıdır, o nedenle bunları iyi anlamak gerekir. Erken boşalmanın sadece nedenleri değil, etkileri de karmaşıktır. Erken boşalma erkeğin öz saygısı, cinsel yaşantısı ve ilişkisi üzerinde yıkıcı bir etki yaratabilir. Kişi öfke, aşağılanma, hayal kırıklığı, kızma, yetersizlik, utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerini ve egosunu rahatsız eden birçok özrünü bilinç dışına itmekle kalmaz, bunları hiç yaşanmamış gibi de algılayabilir.

Günahkârlık, suçluluk, bedel ödeme, kendini cezalandırma, kapalılık, saldırganlık, derin endişe, zevk ve yetenek etrafındaki çatışmaları gizlemek için erken boşalmanın ne anlam ifade ettiği mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Çünkü erken boşalan erkek, bilinçdışı olarak, hem kendini hem de partnerini cezalandırıyor olabilir. Ayrıcı tıpkı bir döngü gibi, bu etkiler erken boşalma sorununun daha da kötüleşmesine neden olabilir. Bu nedenle erkeğin hangi tip ya da tiplerde erken boşalmaya sahip olduğunu belirleme boşalma refleksini kontrol etmede özel ve etkili yaklaşımların geliştirilmesi için önem arz eder.” dedi.

Erken boşalmanın 10 tipi var
Erken boşalmaya tanı koyma sürecinin önemine dikkat çeken CİSED Başkanı Uzman Psikolojik Danışman Dr. Cem Keçe; “Kişiyi ilk önce ömür boyu olan ve daha sonra sonradan kazanılmış olan erken boşalma tiplerine göre değerlendirmek gerekir. Erken boşalmanın 4 tipi (nörolojik sisteme bağlı erken boşalma, özgüven eksikliğine bağlı erken boşalma, psikolojik sisteme bağlı erken boşalma ve psikoseksüel beceri eksikliğinden kaynaklanan erken boşalma) ömür boyu süren erken boşalma tipini ifade eder, geri kalan 6 tip ise (fiziksel hastalığa bağlı erken boşalma, fiziksel yaralanmaya bağlı erken boşalma, ilacın yan etkisine bağlı erken boşalma, psikolojik streslere bağlı erken boşalma, ilişki stresine bağlı erken boşalma ve karışık tip erken boşalma) sonradan kazanışmış erken boşalmayı işaret eder.

En yaygın erken boşalma tipleri; özgüven eksikliğine bağlı erken boşalma, psikolojik streslere bağlı erken boşalma, karışık tip erken boşalma (genellikle sertleşme sorunları gibi başka bir cinsel işlev bozukluğu ile birlikte görülen erken boşalma) ve psikoseksüel beceri eksikliğinden kaynaklanan erken boşalmadır. Daha sonra en yaygın olanlar ilişki stresine bağlı erken boşalma, psikolojik sisteme bağlı erken boşalma, nörolojik sisteme bağlı erken boşalma ve fiziksel hastalığa bağlı erken boşalma (genellikle prostat iltihaplanması)’dır. Fiziksel yaralanmaya bağlı erken boşalma ve ilacın yan etkisine bağlı erken boşalma ise daha nadirdir.” dedi.

Ağız Kokusu için Basit Pratik Önlemler

Ağız kokusunun sebebi ölü bakterilerin atık maddesi olan ve ‘volatile sülfür’ ismi verilen bir gazdır. Nefeste oluşan kötü koku büyük oranda ağız içinden kaynaklanır. Ağız içi bir infeksiyon, ilerlemiş bir dişeti hastalığı ya da sadece ağız içinde birkaç saatten fazla kalmış gıda artıklarına yerleşen bakteriler kokuya sebep olurlar.

Ağız kokusuna sebep olan problemler
Tonsilit, akciğer iltihabı, sinüzit, şeker hastalığı (aseton kokusu), mide bağırsak hastalıkları, böbrek yetmezliği (balıksı koku), karaciğer ve metabolizma bozukluklarıdır.

Ağız kokusunda yapılması gereken öncelikle teşhis ve tedavidir.

Ağız kokularında yapılması gerekenler
- Tüm çürükler tedavi edilmeli.
- Diş eti hastalığı tedavi edilmeli. Cepler ve diş taşları önlenmelidir.
- Gömük ve yarı gömük 20 yaş dişleri çekilmelidir.

Ağız kokusunu önlemek için bunları uygulayın
- Her öğünden sonra dişlerinizi 3 dakika fırçalayınız ve günde bir kez diş ipi kullanınız.
- Diş fırçanızı kuru ve temiz bir yerde muhafaza ediniz ve kullandıktan sonra iyice yıkayınız.
- Dil çok girintili ve pütürlü yapısı sebebiyle bakterilerin rahatça yerleşip zor temizlenebileceği bir dokudur. Dişlerinizle birlikte dilin yüzeyinin ve özellikle arka kısmının fırçalanması kokuyu önlemek açısından önemlidir.
- Nane şekeri,ağız spreyleri yada gargaralar ağız kokusunu önlemez sadece kısa bir süre (5-7 dk) önler.
- Ağız kokusunu önlemek için su ve hidrojen peroksit’den hazırlayacağınız bir gargara olumlu etki yaratabilir.
- Gıda kaynaklı (sarımsak ,soğan,alkol vb) kokularda ise ertesi sabah aç karnına içilen bir bardak soğuk süt kokuyu belirgin miktarda azaltır.

Dine Göre Gerdek Gecesinde Neler Yapılmalı

Bekaretin bozulması, bekaretin izalesi, cinsel ilişki âdâbı, evlilik bilgileri, gerdek gecesi, gerdek gecesi bekaret, gerdek gecesi cinsel ilişki, gerdek gecesi cinsellik, gerdek gecesi sevişme, gerdek gecesi sevişmek, gerdek gecesinde neler yapmalı, gerdekte bekaret, gerdekte ilişki âdâbı, gerdekte ilişki safhası, hemen boşalma, ilişki âdâbı, ilk gece ve bekaret, ilk ilişki, ilk temas, kızın aşırı ürkekliği, zifaf engelleri, zifaf gecesi..

“Gerdek gecesinde neler yapmamız gerekir?”, “Dinimizin bu konu hakkındaki emirleri tavsiyeleri nelerdir?” Birçok genç erkeğin ve genç kızın merak ettiği bu soruları uzmanlar cevaplandırdı…

Gerdek gecesi; evlenmiş karı ve kocanın ilk defa bir araya geldikleri gece. Bu buluşmanın özelliği, kadın ve erkek için daha önce bilinmesi mümkün olmayan maddi ve manevi mahremiyetin ortadan kalkmasıdır. Çünkü o geceden önce, ayrı dünyalarda yaşayan iki insan, birbirlerine yaklaşarak, aynı hayatı paylaşma durumuna gelmişlerdir. Bunun da ötesinde, aile olarak belirli hak ve görevleri “fiilen yaşama” olayını başlatmışlardır.

Gerdek gecesini, sadece cinsi yönden iki farklı cinsin birbirlerini tanıması olarak görmemesi gerekir. Bu beraberlik aynı zamanda, manevi ve hissi bir bütünleşmenin de başlangıcı olmaktadır.

Olgunluk seviyesine gelen iki gencin, ondan sonraki hayatları belirli bir ölçü ve plan dâhilinde sürecektir. Bu bakımdan gerdek gecesi; son derece ciddi ve ağır sorumluluklarla dolu bir hayatın başlangıç anıdır.

Tek kelime ile bir planlama kararının verileceği zamandır. Bir çift paylaşacakları hayatta birbirleri için düşündüklerini açıkça anlatacak ve karşılıklı olarak yekdiğerinden beklediği tavır ve davranıştan konuşacaklardır.

Gerdek, İslami bir olaydır. Çünkü gerdek olayında gözümüze çarpan olağanüstü durum, kadın ve erkeğin meşru ölçüler içersinde bir araya gelmesi ve evlilik gibi büyük bir hadisenin düşünülüp, tartışılarak gerçekleştirilmesidir.

Gerdek olayında, birbirlerini uzaktan tanıyan çiftin yakın bir temas ile ve ciddi bir ortamda karşısındakini ölçülü bir şekilde değerlendirmesi söz konusudur. Çünkü evlilik ile yeni bir hayata başlangıçta, karşıdaki insan bütün özellikleri ile tanınmak durumundadır.

İslami mahremiyetin olmadığı durumlarda ve günümüz gibi kadın-erkeğin birbiriyle ölçüsüz ve gayri ciddi bir araya gelmesi hali, gerdek olayına gerek duyurmamaktadır. Çünkü olayda ne bir mahremiyet, ne de geleceğe dönük ciddi bir hesap bulunmaktadır.

Taraflar; ya kendilerini bekleyecek akıbetlerden habersizdirler veya bir araya gelişlerinde sadece “cinsel tatmin” ağır basmaktadır.

Dolayısıyla bazen bu tür gayri meşru ilişkilerde “evlilik” gibi bir müesseseye bile ihtiyaç duymayan insanlar görülmektedir. Tabi ki bu tür ilişkilerin sonu, büyük acılar ve felaketlerle bitmektedir.

İslam’daki evlilik, cinsi duyguların dini bir program çerçevesinde ve beşeri aşkın en temiz özellikleri ile biçim kazanmasıdır. Elbette ki bu temiz ve saf beraberlik, gerdek gecesi gibi başkalarının malumu olmayan ruhi ve bedeni birlikteliğe ihtiyaç duyacaktır.

Gerekli evlilik bilgileri
İlişki konusunda çok kimse bilgisizlikten bunalımlara düşmektedir. Bunun için önce cimanın ne olduğunu iyi bilmek gerekir. İyi bilinmez ve yanlış yapılırsa huzursuzluk zamanla artarak ailenin yıkılmasına sebep olur. Bunun için bu mahrem bilgileri doğru öğrenip tatbik etmek gerekir.

Nikâhtan sonra, zifaf (gerdek) gecesi, evlilik hayatının en mühim bir dönemidir. Eşler mümkün mertebe temizliğe riayet etmelidir. Temiz ve güzel kıyafet, ilk gecede etkili olur. Zifaf odası tenha, emniyetli bir yerde olmalıdır. Damadın, evlilik tecrübesi olan, güvenilir bir sağdıcın tavsiyelerinden istifade etmesinde mahzur yoktur. Fakat sağdıç olmasa da olur.

İlk gecede eşlerin dikkat etmeleri gereken bazı hususlar
Her şeyden önce, eşler birbirine çok samimi, nazik ve yumuşak davranmalı, sevgi ve şefkatle yakınlaşmalıdır. Erkek, eşini gerdeğe psikolojik yönden iyice hazırlamalıdır. Ona cesaret vermeli; endişelerinin yersiz olduğunu, rahat bir atmosferde onu da konuşturarak izah etmelidir. Eşini incitecek küçük davranış, hatta imadan sakınmalıdır. Eşinin, özellikle bu gecede sevgi ve şefkat görmeye, iltifat işitmeye çok ihtiyacı olduğu bilinmelidir.

Erkek aceleci ve kaba olmamalıdır. “Artık evlendik, ona istediğim gibi sahip olurum” gibi bir düşünce son derece yanlıştır. Cima, aşk oyunları sırasında meydana gelen bir olaydır. Temasa her iki tarafın da aktif şekilde katılması gerekir. Nitekim Peygamber efendimiz de bu hususa dikkat çekerek, erkeğin, eşinin haklarına da riayet etmesini istemiştir. Cinsi tatmin, kadının da hakkıdır.

Genç kız da eşinin heyecan ve sevgisini paylaşmalı, kendisini ona tabii ve fıtri bir şekilde, isteyerek teslim etmelidir. Cimanın bir yaratılış vazifesi olduğunu düşünmeli, mana ve hikmetlerini hatırlamalı, sevgisine ve yaratılış özelliklerine güvenip, yersiz korku ve endişelerden sıyrılmalıdır.

Düğünün stresli ve gergin ortamından sonra eşler, uykusuz, yorgun düşebilir. Bu bakımdan cimaya çoğu zaman hazır olmazlar. Bu durumda, ilk cimanın günü tehir edilebilir. Bunun hiç mahzuru yoktur; aksine çok faydası olabilir.

İlk gece, eşler için en meraklı heyecanların yaşandığı andır. Yıllar yılı beklenen, hasretle gözetlenen, genç kız ve delikanlının rüyalarını süsleyen, sevinçli, tatlı ve heyecanlı bir zaman. Daha önce gayrı meşru hayat yaşayan bu duygudan mahrum kalır.

Damat, tebessüm ve nezaketle içeriye girmeli, geline selam vermeli ve onu tebrik etmelidir. Moral verici sözlerle gelinin gönlü alınmalı, heyecanını yatıştırmaya çalışmalıdır. Gelin de ona güler yüzle karşılık vermeli, lüzumsuz somurtkanlık ve çekingenlik göstermemelidir.

Bu gece, iki rekât nafile namaz kılıp dua edilir. Bugünlere kavuşmanın şükrü ve gelecek günlerin saadeti için, Allahü Teâlâ’ya dua edilir. Bu arada, oturup, bir müddet sohbet etmelidir. Böylece, fazla heyecan atılmaya çalışılır.

Her kız, bu ilk gecede, az-çok ürkeklik ve çekingenlik gösterir, utanır, sıkılır. İlk defa bir erkekle baş başa buluşmanın, ona açılmanın utancını hisseder. Bu hali, gayet tabiidir, hoş karşılanmalıdır.

Erkek kızı hiç sıkmadan ve zorlamadan, samimi bir yakınlık göstermeli, ürkekliğini gidermeye çalışmalıdır. Kız konuşmaktan, ona açılmaktan çekinse bile, erkek samimi sohbet ve yakınlığı sabırla sürdürmeli, onun gönlüne yavaş yavaş girmelidir. Kızın sessizce dinlemesi ve ara sıra hafif karşılık vermesi de kâfidir.

Damat, güler yüzle yaklaşmalı, gönül alıcı sözler söylemeli, iltifat etmeli, eşini kutlamalıdır. Bu tavır genç kızın heyecanının teskininde çok faydalı olur. Bütün mesele, öpüp okşayarak kızı cimaya hazır vaziyete getirmektir! İlk gecenin değişmez bir ölçü olmadığı unutulmamalıdır. İlk gece yalnızca bir başlangıçtır. İlk deneme başarısız olabilir, bu normal kabul edilmelidir.

İnancı gereği kadından uzak kalan erkek, çoğu zaman kadını yakından gördüğünde veya dokunmasıyla hemen boşalabilir. Ümitsizliğe kapılmayıp, yarım saat kadar sonra ön hazırlıktan sonra, tekrar harekete geçilir. İkinci halde ilk heyecan geçip hemen boşalma olmayacağı için ön hazırlık daha rahat şekilde yapılabilir. Bu durum çok önemlidir. Bu durumu bilip kendilerini buna göre ayarlayan eşler rahat eder. Olduydu olmadıydı endişesine kapılmaz. Çünkü bu normal bir olaydır. Birkaç saat dinlenilebilir veya ertesi güne tehir edilebilir. Böyle bir durumda genç kız da durumu kabul etmeli, anlayışla karşılamalıdır.

Temas başarıyla sonuçlanınca, erkek mutluluk hislerini eşiyle paylaşmalı, ona teşekkürlerini sunmalı ve bütün bir hayat boyunca saadetlerinin devamı için dua etmelidir.

Zifaf gecesinde kızda ürkeklik ve çekingenlik görüldüğü zaman, erkek, ilk karşılaşmanın normal bir neticesi olan bu hali hoş karşılamalı, lüzumsuz telaş ve sabırsızlık göstermemelidir. İlk geceki kabalıktan doğacak ürkeklik, incinme ve tatsızlık, daha sonra uzun müddet silinmeyen etkisini gösterir. Bunun gibi, o gecenin sabır ve nezaketinin mükâfatı da sonradan görülür.

İlk olarak bir erkekle buluşmak, yıllarca barındığı ailesinden ayrılıp, yeni bir aile hayatına girmek, bir kız için elbette çok mühim bir olaydır. O anda, erkeğin geniş şefkat ve sevgi kanatlarına ihtiyacı vardır. Bir kadın, kendisiyle buluştuğu ilk erkeği asla unutmaz. Eğer kadın ilk zifaf gecesinde tatlı heyecanlar yaşamışsa, sevgi, sabır, nezaket ve geniş bir anlayışla karşılaşmışsa, o erkeğe ömür boyu minnettar kalır. Bu ilk olay, kadın için unutulmaz bir hatıradır. Hatta o adam o kadını sonradan terk etse, hayal kırıklığına uğratsa bile, kalbindeki o esrarlı hatıra daima yaşar.

Gerdek gecesi, erkeklik gösterisi sanılan, “kedinin bacağını ayırmak” gibi kabalık uygun değildir. Bilhassa bu gece, erkek de çok nazik olmalıdır!

“Bir kadın, on senedir kocasıyla garip bir şekilde yaşıyor Ancak ayda bir defa temasta bulunuyor ve bu temas esnasında da kadın tamamen soğuk davranıyor. Gerdek gecesi, kocası bu kadının kalbini kırmış. (Ne zayıfmışsın, hem de çirkinmişsin) demiş. Kadın bunu unutamamış. Kadını yaralayacak, zayıfsın, şişmansın, uzunsun, kısasın, yaşlısın, cahilsin, pasifsin gibi sözlerden uzak durmalıdır!

Ön Hazırlık: Gerdek gecesinde diğer önemli husus da, ön hazırlığın gelini ürkütecek ve gönlünü soğutacak bir vaziyette olmamasıdır. Bunun için bir de, soyunma sırasında dikkatli olmak gerekir. Bir kere damadın, gelini kendi eliyle soymaya kalkması doğru değildir. Gelin ve damat, kendi kendine soyunmalıdır. Çırılçıplak soyunmak da uygun değildir. Ekseriya gelin, erkeğin karşısında ilk defa çıplak olarak görünmekten ve erkeği çıplak olarak görmekten dehşet ve sıkıntıya düşer.

Soyunma sırasında, utanma duygularının korunması için, bu işin de perdelenmesi gerekir. Bunun için ya lamba söndürülmeli veya az ışıklı gece lambası bulundurulmalıdır. Çıplak vücutla ortada görünmenin vereceği sıkıntıyı hesaba katmalıdır. Bu durum edebe de aykırıdır.

Bazı erkekler, zifaf gecesinde hem kendi vücutlarını teşhir eder, hem de kadını tamamen soyarak, kaba ve hoyratça davranışlarıyla, gelini sıkıntı içinde bırakırlar. Bu çok yanlıştır.

Soyunma olayında, ayakta büsbütün soyunmaya kalkışmamalı, yalnız üstteki kaba elbiseler çıkartılmalıdır. İç çamaşırlar, yorgan altına girdikten sonra çıkarılmalıdır.

İlk temas
Zifaf gecesinde aşk oyunu önemlidir. Aşk oyunu nazikâne, erkeğin gelini heyecana getirme tekniği mükemmel olduğu zaman, kadın ne kadar utangaç olursa olsun, yavaş yavaş eşine itimadı çoğalmaya ve rahatlamaya başlar. Ondan sonra teslimiyet duygusu artar, çekingenlik yerine arzu doğmaya başlar.

Birçok gelini inciten ve ürküten şey, eşlerinin bu gece kaba ve anlayışsız davranmalarıdır. Henüz mahcubiyet içinde bulunan bir gelini, evlilik hayatına yavaş yavaş alıştırmalıdır. Damat, gelinde arzu uyandırma yollarını aramalı, utangaçlık hislerinden kurtulmasına yardımcı olmalıdır.

Normal bir kadın, belki kocasının arzusunu tahrik etmek için önce çekingen davranır. Aslında o, fethedilmekten hoşlanır. Fakat mukavemetin kaba bir şekilde kırılma teşebbüsünü asla hoş görmez. Bunun için güvey, nezaket, sabır ve incelik hususlarını asla gözden uzak tutmamalıdır. Gelin de, hayatının belki en heyecanlı anlarını yaşayan eşinin başarısını baltalayacak davranışlardan, mümkün olduğu kadar kaçınmalıdır.

Bekâretin izalesi
Normal vasıfları taşıyan kız ve erkek için, bunun bir zorluğu olmaz. Yapılacak iş; aşk oyunlarıyla temas ortamı hazırlanır, gelin o safhaya geldikten sonra, yani ilişkiyi kolaylaştırıcı kaygan sıvı gelince, üstten aşağı hafif kuvvette bir tazyikle zifaf ilişkisi tamamlanır. Böyle kaygan sıvı gelmese de, bu iş rahatça gerçekleşir. Cinsiyet organlarına bir miktar vazelin sürmek bu işi kolaylaştırır.

Tahriş, acıma gibi hallerde, sonraki temaslar için 1-2 gün ara vermek iyi olur. Ama bu da şart değildir. Karşılıklı istek varsa, ertesi gün veya birkaç saat sonra temas yapılabilir. Aşırı istek acıyı hissettirmez. Zarın yırtılmasıyla gelen kan durmazsa telaşa mahal yoktur. Genç kız sırt üstü vaziyette dizlerini kaldırıp bacaklarını kasarak bitiştirirse, kanama çoğu zaman kendiliğinden durur. Nadiren de olsa durmayıp aktığı da görülür.

Gerçekten de cinsi temasa her iki tarafın da ruhen ve bedenen çok iyi hazırlanmış olmaları, erkeğin eşini başarılı bir şekilde uyarması ve her ikisinin de cinsi heyecan bakımından tatminkâr bir seviyeye çıkmaları halinde neredeyse hiç acı duyulmaz. Aşırı heyecan, aşırı zevk ağrı hissini ortadan kaldırır. Savaşta ve kavgada yaralanma, neden sonra kan görülmesi ile anlaşılır. Bu arada, eşlerin birbirine yardımcı olması, bilhassa erkeğin çok sabırlı, anlayışlı ve şefkatli olması gerekir.

Zifaf gecesinde acı duymak korkusu, yabancı bir erkekle en mahrem buluşmanın verdiği utanma hissi ve kızlıktan kadınlığa geçiş gibi, çok mühim bir dönüm noktasında bulunuşu dolayısıyla, kadının göstereceği çekingenliği anlayışla karşılamalıdır.

Onu samimiyetle kendisine alıştırdıktan ve ürkeklik hislerini teskin ettikten sonra, nazik ve yumuşak bir surette birleşmelerini temin etmek, erkeğin vazifesidir. Netice olarak; zifaf gecesinin ilk teması ve sonrasında, dikkatli, sabırlı ve ihtiyatlı olmalıdır. Bu hususlara dikkat edilmezse, cinsi temastan kadın, zevk yerine acı ve ızdırap duyabilir. İlk zifaf ilişkisinde, arzulanan cinsi zevkin bulunamaması olağandır.

Zifaf engelleri
Zifaf gecesi, ciddi bir engelle karşılaşıldığı zaman, ilişkinin daha sonraki gecelere tehir edilmesi gerekir. Mesela kızın hayız hali devam ediyorsa, beklemeyi tercih zarureti vardır. Esasen gerdek gecesinin, kızın hayzdan temizlendiği zamana getirilmesi gerekir. Zifaf ilişkisinin de, illâ ilk gecede tamamlanmış olması gerekmez. Sabır ve anlayışla hareket edilirse, sonraki gecelerde güçlük ve engeller ortadan kalkar.

Bazı erkekler, bu gece kapıldıkları aşırı heyecan sebebiyle, geçici iktidarsızlığa düşebilirler. Gerdek gecesi böyle bir olayla karşılaşılırsa, teşebbüsü birkaç saat geciktirmek veya sonraki gecelere bırakmak gerekir. Çünkü bu durum geçici bir başarısızlıktır; bir müddet sonra heyecan ve engellerin çözülmesiyle geçer. Duruma göre birkaç saat veya birkaç gece sürebilir.

Zifaf engellerinin başlıcaları şunlardır…
Kızın aşırı ürkekliği
Bu durum, birçok kızların öteden beri sahip olduğu zifafın çok sıkıntılı geçeceği gibi bazı yanlış kanaatten dolayı olabileceği gibi, o gece erkeğin kaba bir “erkeklik” gösterisiyle, sabırsız, nezaketsiz ve hoyrat davranışlarından da ileri gelebilir.

Erkeğin endişesi
Bazı erkeklerin, zifafta başarısız kalma endişesinin içlerinde yer etmesi, bu duygular içinde telaş ve heyecan göstermesi; ayrıca temas esnasında “erken boşalma” haliyle karşılaşmaları, geçici bir başarısızlık sebebi olabilir.

Çeşitli etkiler
Birçok yerlerde görülen zifaf neticesini bekleme âdetlerinin, erkek üzerindeki psikolojik baskısı, zifaf mekânının elverişsiz, gürültülü ve görüntülü bir yerde oluşu, o anda kadında beklenmedik tatsız bir halin görülmesi, o kadına karşı duyulan sevgi, şefkat ve hürmet duygularının aşırı dereceye varması, geçici iktidarsızlık sebeplerine dâhildir.

İşte bu gibi hallerle gerdekte cinsi başarısızlığa uğrayan, bunun geçici olduğunu idrak edip, ilişkisini daha sonraki gecelere ertelemelidir.

Normal ilişkiler
İlişkilerde, başlangıç safhasının iyi hazırlanması gerekir. Bunu terk etmek erkek için kabalık, kadın için eziyettir. Bunun için beş duyudan gerektiği kadar faydalanmalıdır.

Görme ve duyma
İlişki öncesinde gözler malum hisleri kamçılayıcı meşru şeyler görmeli, duygulara kötü tesir edecek görüntülere takılmamalıdır. Mesela bu vakit gece ise, o andaki mekânın fazla ışıklı olmaması, ışığın söndürülmüş veya -gece lambası gibi – azaltılmış olması uygun olur. En önemlisi, kadında veya erkekte ister giyinik ister çıplak, gözleri rahatsız edecek, az-çok bir soğukluk yapacak görüntülere yer vermemeli, görme hissini okşayıcı bir kıyafetle görünmelidir. Kadının -dışarıya değil- kendi erkeğine karşı süslenmesi gerekir. İlişki öncesinde can sıkıcı sözler duyulmamış olmalı, münakaşaya veya üzücü laflara yer verilmemelidir. O anda gönül alıcı fısıldaşmalar, baş başa tatlı bir sohbet, sevgi dolu birkaç söz faydalıdır.

Koklama ve tatma
İlişki başlangıcında -misk ve lavanta gibi- güzel kokular, zevk alan erkekler için genelde etkileyicidir. Bu inceliği bilen kadın, o anda güzel kokularla kokulanmayı da ihmal etmez. Bedenin temizliği ve çirkin kokudan arınmış olması da kâfidir. Çünkü eşlerin temiz vücutlarından birbirine verdiği fıtri ve tabii koku, başlı başına tesirli bir güce sahiptir. En çok rahatsız edici kokular, ağız kokusu ile ağır ter kokusudur. Öyleyse, vücutta fazla ter toplayan koltukaltı ve kasık bölgeleri, haftada bir tıraş edilmeli ve yıkanmalıdır. Dişler sık sık fırçalanmalı ve daha iyisi misvaklanmalıdır. Ağızda soğan sarımsak veya sigara kokusu rahatsız edici olduğundan, böyle pis kokulu bir havada ilişkiye girmekten sakınmalıdır.

Dokunma ve okşama
İlişkiye hazırlanmada “aşk oyunları” denilen en tesirli oyunlar, vücudun muhtelif yerlerine tatbik edilen dokunma ve okşama işidir. Bunun için önce yeteri kadar soyunmuş olmalıdır. Üst vücutta bir iç elbisesinden başkasını bırakmamak, hatta vaziyete göre, yatak içinde soyunmuş olmak, ilişki zevkinin ziyadesiyle yaşanmasını sağlar. Diğer hususlarda olduğu gibi, dokunma ve okşama vazifesi, kadından çok erkeğe düşer.

Son zamanlarda, sapık kimseler arasından yaygınlaşan Oral seks denilen, erkeklik uzvunu kadının ağzına alması dini açıdan çok çirkindir. Ayrıca erkeğin kadının organını öpmesi yalaması da çirkin bir harekettir.

İlişki safhası
Eşlerin ihtiyacına göre uzunca veya kısaca icra edilen başlangıç oyunlarından sonra, şehvet hislerinin iyice uyanmasıyla, kadının mahrem bölgesinde birleşmeyi kolaylaştırıcı mezi denilen sıvı çıkar. Kadın o anda cinsi his bakımından zayıf olur veya yeterince tahrik edilmemiş bulunursa, böyle bir sıvı görülmez.

Eşler, arzu ettikleri temas şeklini tercih ederler.

Temas safhasında en mühim mesele, erkeğin acele etmemesidir. Sabırla idare etmesini bilmek, erkeğe düşen önemli bir vazifedir. Eğer erkek, kadının halini düşünmeden sadece kendi zevki için davranırsa, bir-iki dakika içinde zevkin sonuna geliverir. Bu durum ise, henüz uyanmış olan kadını yarı yolda terk edip, sıkıntı içinde bırakır.

O halde erkek, zaman zaman duraklamalar ve ihtiyatlı tavırlarıyla, sondaki “orgazm” durumuna gelmeyi geciktirmeli, bu noktada kadınla beraberliği sağlamaya çalışmalıdır. Zevkin heyecanlı zirvesi olan orgazm seviyesine varıncaya kadar devam eden temas hali de, sakin ve ferah bir zevk halinde sürüp gider.

İlişki âdâbı
Her şehvetin neticesi, kalbi kararttığı ve bunalttığı halde, meşru olarak yapılan cima (ilişki), kalpte ferahlık, ruh ve bedende sükûnet ve rahatlık temin eder. Cimadan asıl maksat, nesil üretme gayesidir ve bundaki zevk de, böyle bir maksada binaen lütfü İlâhi olarak verilmiştir. Adabına riayet ederek cimada bulunan eşler, bununla ibadet sevabı da kazanır. Nikâhlı olarak yapılan ilişkiye “cima” denir; nikâhsız olana “zina” denir.

Kadının meşru mazeretsiz olarak ilişkiyi kabul etmemesi büyük günahtır. İnzal anında meniyi “azl” etmek, yani dışarı vermek, kadının rızasıyla olursa mubah, ondan izinsiz yapılırsa mekruhtur. İhtiyaç olduğunda, kadın hayız halinde iken de diz ile göbek arası dışındaki yerlerinden istifade ederek boşalmak caizdir. Bir kavle göre de, istifade için yalnız edep yeri hariçtir.

Kendini haramdan korumayı, helâl ile yetinmeye niyet etmeli, cima ederken şeytandan Allahü teâlâya sığınıp, (Bismillâhi Allahümme cennibnâ-ş-şeytâne ve cennibi-ş-şeytâne mâ razaktenâ) demelidir. Bu durumda hamile kalırsa, şeytan ona zarar vermez.

Resûlullah Efendimiz, (Cimada Besmele söyle. Cünüplükten temizleninceye kadar sana sevap yazılır. Bu cimada çocuğun olursa sana, bu çocuğun nefesleri sayısınca ve onun neslinin nefesleri sayısınca sevap yazılır) buyurdu.

Hanımda şehvet, istek belirinceye kadar onunla oynaşmalı. Bunda bedenin rahatlığı ve doğacak çocuğun kusursuz olması faydaları vardır. Acele etmemelidir. Hadis-i şerifte, (Erkek hanımı ile cima ederken, horoz gibi, atlayıp inmesin. Kendisi rahatladığı gibi, hanımı da rahatlayıncaya kadar, karnı üzerinde kalsın) ve (Kadın rahatlamadan, sen rahatlarsan, o günün kalan kısmı, kadın için uyuşuk ve tembellikle geçer) buyruldu. Hayız halinde olan kadın, kocasının rağbetini azaltmak için, eski elbiseler giymeli.

Hanıma arkadan yani dübüründün ilişkiye girmek büyük günahtır. Hadis-i şerifte (Hanımına, arkadan yaklaşan melundur) buyruldu. Cimadan sonra bir parça uyumalıdır.

30 Ekim 2009 Cuma

Yaslanmayin Cildinizi Koruyun

Sanırım yaşlanmayı önlemek için herşeyden önce sağlıklı beslenmenin şart olduğunu ve sağlıklı beslenmenin yanı sıra cildimizede ayrı bir özen göstermemiz gerektiğini herkes biliyordur. Cildimizi korumak içinde başta unutmamamız gereken ilk nokta zararlı güneş ışıklarından kendimizi korumamız gerektiğidir.Zararlı güneş ışınlarından kendimizi koruduğumuz sürece güneşin zararlı ışınlarının

29 Ekim 2009 Perşembe

Egzema Dermatit Nedir Nedenleri ve Çeşitleri

Tedavi gerektiren cilt lezyonlarından yarısından fazlası bu grupta bulunur. Egzema ve dermatit terimleri birbiri yerine kullanılabilse de bazı doktorlar olayın nedeni biliniyorsa dermatit, bilinmiyorsa egzema deyimini kullanırlar. Egzema derinin iltihabı (enflamasyonu) anlamına gelir. Genellikle kaşıntılıdır, belirgin derecede enflamasyon ve vesikül oluşumu görülebilir. Bu görüntü, egzema kelimesinin türediği ''kaynamak'' anlamındaki Yunanca sözcüğe son derece uygundur.

Başlıca Nedenleri..
Temasa Bağlı veya Dış Kaynaklı..

İritan Kontakt Dermatit..
En çok rastlanan egzema türüdür. Ev kadınlarında, çamaşır ve bulaşıkla uğraşanlarda, sabunun , deterjanların ve diğer kimyasal maddelerin aşırı kullanımıyla ortaya çıkar.

Allerjik Kontakt Dermatit..
Bitkiler, meyve ve sebzeler, kozmetikler gibi irritan olsun , olmasın bazı maddelere karşı allerjik yolla oluşan egzemadır. Buna sebep olan madde kesin olarak bilinmiyorsa, test uygulanarak kesin karara varılabilinir.

İç Kaynaklı..

Atopik Egzema..
Genellikle saman nezlesi, astım gibi allerjik hastalıklar bulunan kişilerde ortaya çıkar. Başlıca diz ve dirseklerin yüzlerini, yüzü ve boynu tutar. Gövdeye de yerleşebilir.

Seboreik Egzema..
Saçlı deride aşırı kepeklenme, kaşıntı ve yağlanma , yer yer sulantı ve pullanmayla seyreden bir hastalıktır.

Liken Simpleks (Nörodermatitis..
Asabi kimselerde ense,sırt, bilekler veya herhangi bir bölgede, net sınırlı, zeminden kabarık, kuru, kaşıntılı ve kırmızı-kahverengi alanlardan oluşan plaklar şeklinde görülür.

El-Ayak veya Avuç İçi Egzeması..
Çok sık görülür. Bunun nedeni ellerde mekanik ve kimyasal travmalarla karşı karşıya kalınması, ayaklarda ise ayakkabı içerisindeki nemli ve sıcak ortamdır. Simetrik, şiddetli kaşıntılı ve iltihaplı bir tablo çizer.

Kolesterolü Düşüren Besinler Yiyecekler Gıdalar Bitkiler

KOLESTEROLÜ DÜŞÜREN EN İYİ 5 BESİN..
* Çözülebilir lif için yulaf: Yulaf ve arpa yüksek miktarda çözülebilir lif içerir. Bu lifler LDL kolesterolü düşürürken, HDL kolesterole etki etmez. 1997 yılında yayınlanan çalışmaya göre yulaflı besinlerin içerdiği beta glukan maddesinin kalp hastalıkları oluşum riskini azalttığı belirtilmiştir.

Günde 5 - 10 gram çözülebilir lif alımı LDL kolesterolü yaklaşık yüzde 5 düşürebilir. Bir kase yulaf ezmesi, yaklaşık beş gram çözülebilir lif içerir.

* Omega 3 yağ asitleri için balık: Balık omega 3 yağ asidi ve protein için iyi bir kaynaktır. Omega 3 yağ asitleri LDL kolesterolü düşürürken HDL kolesterolü artırır. Balığın trigliserit seviyesini düşürücü etkisinden de bahsedilebilir.

Haftada en az iki kez balık tüketilmesi tavsiye edilmektedir. Eğer yüksek trigliserit seviyeniz varsa doktorunuzun gözetiminde 2 - 4 gram EPA ve DHA içeren balık yağı almanız gerekebilir.

* Sağlıklı yağlar için yağlı tohumlar: Yağlı tohumlar lif, E vitamini ve selenyum açısından zengindir. Bu lezzetli atıştırmalıklar bitkisel sterol içerikleri ile LDL kolesterolünü düşürmeye yardımcı olabilirler. Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumların tüketimi tavsiye edilir. Ancak kalori alımınızı kısıtlamak için günlük tüketeceğiniz miktarı ayarlamanız gerekmektedir. 10 - 15 fındık veya badem ile 5 - 6 parça ceviz tüketimi uygun olabilecek tüketim miktarlarıdır.

* Bitki sterolleri ile zenginleştirilmiş besinler: Ülkemizde bitki sterolleri ile zenginleştirilmiş besinler çok yeni ürünler olarak piyasaya girmiştir. Bitki sterolleri veya stanoller bitkilerde bulunan ve kolesterol emilimini bloke edebilen maddelerdir.

Günlük olarak yaklaşık iki gram bitkisel sterollü ürünlerden kullanmak, yüksek kolesterolü ve yüksek LDL kolesterolü olan kişilere tavsiye edilmektedir. Önemli bir ayrıntı ise bitkisel steroller herkes için uygun değildir. Kolesterol değerleriniz yüksek ise kullanımı tavsiye edilmektedir.

* Soya: Soya ürünleri hayvansal ürünlerin yerine kullanılabilecek çok iyi alternatiflerdir. Soya uzun yıllardan beri sağlığı koruyucu bir besin olarak bilinmektedir. Kolesterol seviyesini kesin olarak düşürdüğü söylenmese de yapılan çok sayıda çalışma, LDL kolesterolü yaklaşık yüzde 3 oranında düşürebildiğini belirtmektedir.

İLAVETEN..
Akgünlük sakızı : Macunu yenir. Suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Ardıç tohumu (siyah) : Macunu yenir. Çayı, suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Ayçiçeği : Çayı ve suyu içilir.
Ayrık otu kökü : Çayı ve suyu içilir.
Bal : Yenir, şifalı bitkilerle macun yapılır, Şerbeti içilir. Merhem gibi sürülür.
Çilek : Yenir veya suyu içilir.
Çörek otu : 5 gram su ile yutulur. Macunu yenir. Yağı 5 gram içilir. Yağı kullanılır.
Elma : Bol miktarda yenir.
Enginar : Yenir. Çayı ve suyu içilir.
Gökçe (ökse - burç) : Macunu yenir. Çayı ve suyu içilir.
Hardal (siyah) : Macunu yenir. Hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Havuç : Yenir.
Helile (kara ve sarı) : Macunu yenir. Çayı ve suyu içilir.
Hindiba : Çayı ve suyu içilir.
Isırgan otu ve tohumu : Macunu yenir. Çayı ve suyu içilir.
Kantaron (sarı) : Macunu yenir. Çayı, suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Karabaş lavanta çiçeği : Macunu yenir. Çayı, suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Kekik : Macunu yenir. Çayı, suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Kereviz : Yenir.
Kiraz : Çöpünün çayı ve suyu içilir.
Kuşburnu (yabani gül) : Macunu yenir. Çayı ve suyu içilir.
Lahana : Çiğ salata olarak yenir.
Limon : Yemek arası taze sıkılmış limon, su ile karıştırılarak günde 3 - 4 defa içilir.
Maydanoz : Çiğ olarak bol miktarda yenir.
Meyan kökü : Macunu yenir. Çayı, suyu ve şurubu içilir.
Mısır püskülü : Çayı ve suyu içilir.
Nane : Macunu yenir. Çayı, suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Oğulotu (melisa) : Macunu yenir. Çayı, suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Papatya : Macunu yenir. Çayı, suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Pırasa : Yenir. Suyu içilir.
Rezene : Macunu yenir. Çayı, suyu ve hülasası içilir. Yağı kullanılır.
Sarımsak : Kokusunu gidermek için, sirkenin içinde bekletilerek yenir.
Sinameki : Macunu yenir. Çayı ve suyu içilir.
Soğan : Yenir. Suyu içilir.
Soya fasulyesi : Günde 1 fincan dolusu pişirilip yenmelidir.
Tere : Salatası yapılır.
Tere otu ve tohumu : Macunu yenir. Çayı ve suyu içilir.
Turp : Yenir. Suyu içilir.
Üzerlik tohumu : Macunu yenir. Çayı ve suyu içilir.
Üzüm : Yemeklerden yarım saat önce suyu içilmelidir.
Zerdeçal (Hint safranı) : Toz halinde yarım kahve kaşığı ağza atarak su ile yutulur.
Zeytin ve yağı : Taze yaprağının çayı ve suyu içilir.

Bel Fıtığı Nedir Belirtileri Tedavisi Ameliyatı

Bel fıtığı nedir ?
Uygun tedavi yönteminin seçilmesi halinde bel fıtığı hastalarının iyileşme şansı çok yüksektir...

Bel fıtığında erken teşhis çok önemlidir. Çünkü, erken teşhis en çabuk sürede uygun tedaviye karar verilmesini sağlar. Uygun bir zamanlama ile yapılan cerrahiden hastanın faydalanma oranı daha yüksek olur. Hastalık belirli bir dönemi geçtikten sonra yapılan tedaviler ağrıyı geçirse de uyuşukluk, kuvvetsizlik gibi hastalığın belirtileri tam olarak düzelmeyebilir. Bu nedenle, erken teşhis ve eğer gerekiyorsa erken cerrahi tedavi hayati önem taşır.

Bel fıtığı, insan omurgasını oluşturan kemikler arasında vücudun yükünü dengeli olarak sağlayan disk dediğimiz dokunun fıtıklaşarak, komşuluğunda bulunan sinirlere doğru yer değiştirmesi ve bunları baskı altında bırakmasıdır.

İnsan vücudunun ağırlığını taşıyan omurgadır. Bu nedenle özellikle belin alt bölgesine binen yük, zorlayıcı hareketler, eğilip bükülme sonucu disk yapısının bozulması başlıca sebepleri oluşturur. Daha nadiren olmak üzere de çeşitli kazalar bel fıtığına sebebiyet verebilir.

Yaş, şişmanlık, ailesel yatkınlık, genetik özellikler, omurga yapısı bel fıtığı oluşumunda ve belirtilerinin görülmesinde önemlidir.

Bel fıtığının belirtileri nelerdir?
- Bel ağrısı
- Bacaklara vuran ağrı
- Bacaklarda, ayakta uyuşma, güçsüzlük nadiren de olsa yanma ve iğnelenme
- İdrar yapamama ya da idrar kaçırmadır.

Bel fıtığı teşhisi nasıl konur?
Muayene
İleri görüntüleme yöntemleri ile inceleme (bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans)

Görüntüleme yöntemlerinin değeri, ilgili uzmanın değerlendirmeleri ve yorumu ile artar. Bel fıtığının belirtileri genellikle ilk 8 ila 12 hafta içinde gerilediğinden, ileri tetkik yöntemleri sadece ameliyat düşünülen hastalarda yapılmalıdır.

Bel fıtığının tedavi seçenekleri nelerdir?
- İlaç tedavisi
- Yatak istirahati
- Fizik tedavi ve rehabilitasyon
- Epidural kateterizasyon
- Ameliyat

Bel fıtığı cerrahisi nasıldır?
Bel fıtığı ameliyatının esası; omurga kemikleri arasında fıtıklaşıp omurilik ve sinir dokusu üzerine doğru yer değiştirerek sinir dokusunu baskı altında tutan fıtık parçasının çıkartılması, temizlenmesi ve sinir dokusunun rahatlatılmasıdır. Fıtıklaşan bu bölgeye ulaşmak için mutlaka bir cerrahi müdahale gereklidir. Cerrahi yöntemler arasında temel olarak yapılan işlem ve sonuç açısından çok önemli farklılıklar bulunmamaktadır. Her bir yöntemin kendine göre endikasyonları, yapılabilme durumları mevcuttur. Önemli olan hastanın yapılan işlemden gördüğü neticedir.

Bel fıtığı cerrahisindeki başarı yüzdesi nedir?
Uygun endikasyon, yani doğru hasta seçimi halinde bel fıtığı ameliyatlarından fayda görme oranı yüzde 95tir. Yüzde 5 oranında ise doğru ameliyata rağmen yakınmaların devam etme riski vardır.

Ameliyat olan hasta ne kadar süre sonra iyileşebilir?
Özellikle son 15-20 yılda bilgisayarlı tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme gibi tanı yöntemlerinin kullanılmaya başlaması bel fıtığını tespit etme ve başka hastalıklardan ayırdetmede büyük kolaylıklar sağlamıştır. Buna paralel olarak ameliyat tekniklerinde de gelişmeler olması sonucu bel fıtığı ameliyatları korkulan bir ameliyat olmaktan çıkmıştır. Artık hastanede kalma süresi giderek kısalmakta, hasta en kısa sürüde günlük yaşamına tekrar dönebilmektedir.

Bel fıtığı hastalarına tavsiyeler:
Bel fıtığı ağrılarının nedeninin tam olarak teşhis edilebileceği bir merkeze ve bu konuda uzmanlaşmış bir hekime başvurulmalıdır.

Bel ağrısının nedeni bel fıtığıysa, bunun ameliyat gerektirip gerektirmediği ortaya konmalıdır.

Ameliyat gerektirmeyen durumlarda istirahat, ilaç tedavisi ve daha sonra bazı durumlarda fizik tedavi yeterli olmaktadır.

Ameliyatın gerekli olduğu durumlarda; hem nasıl bir ameliyat yapılacağı ve ameliyatın zamanlaması, hem de ameliyat sonrası dönemde dikkat edilmesi gereken hususlar konusunda hastaya yardımcı olunmalıdır.

Laboratuvar Tetkiklerinin Normal Değerleri

TETKİK.....NORMAL DEĞER...BİRİM
Biyokimya Normal Değerleri..
Sodyum Na 135 - 148 mmol/L
Kalsiyum Ca 8.5-10.5 mg/dL
Klorür Cl 98-106 mmol/L
Potasyum K 3.5 - 5.5 mmol/L
Protein, total T. Prot. 6.0 - 8.7 g/dL

Albumin Alb 3.5 -5.0 g/dL
Glukoz Glu, AKŞ 70-110 mg/dL
Bilirubin, total T. Bil < 1.2 mg/dL Bilirubin, direkt D. Bil < 0.3 mg/dL Glukoz Glu, AKŞ 70-110 mg/dL Kolesterol, total T. Chol < 200 mg/dL HDL kolesterol HDL >45 mg/dL
LDL kolesterol LDL < 160 mg/dL
VLDL VLDL < 40 mg/dL
Kreatinin Cre 0.6 - 1.2 mg/dL
Üre Azotu BUN 5-23 mg/dL
Ürik Asit 2.4-5.7 mg/dL
LDH <480 U/L
SGOT <31 U/L
SGPT <31 U/L
Gamma GT <32 U/L

Hematoloji Normal Değerleri..
Demir 50-170 mcg/dL
Demir bağlama kapastesi 250-410 mcg/dL

Kan sayımı (Hemogram)Normal Değerleri..
Lökosit sayısı 4.0 - 11.0 K/mL
Eritrosit 3.8 - 5.2 M/mL
Hemoglobin Hb 11.5 - 16.0 g/dL
Hematokrit Hct 34-45 %
Trombosit sayısı Plt 150-450 K/mL
aPTT aPTT 31-40 saniye
Trombin zamanı TZ < 21 saniye
Kanama zamanı KZ 4 - 8 dakika
Pıhtılaşma zamanı 5-8 dakika
Protein C 70 - 130 %
D-dimer < 400 ng/mL
Fibrinojen 2.0 - 4.0 g/dL

Endokrin Normal Değerleri..
hCG <5 mIU/mL
DHEA-S 32-200 mcg/dL

Estradiol E2 Normal Değerleri..
Folliküler faz <160 pg/mL
Ovülasyon fazı 34-400 pg/mL
Luteal faz 27-246 pg/mL
Menopoz <30 pg/mL
Follikül stimüle edici hormon FSH
Folliküler faz 2.8 - 11.3 mIU/mL
Ovülasyon fazı 5.8 - 21 mIU/mL
Luteal faz 1.2-9.0 mIU/mL
Menopoz 21.7-153 mIU/mL

Luteinize edici hormon LH Normal Değerleri..
Folliküler faz 1.1 - 11.6 mIU/mL
Ovülasyon fazı 17 - 77 mIU/mL
Luteal faz 0 - 14.7 mIU/mL
Menopoz 11.3 - 39.8 mIU/mL
17 Hidroksi progesteron 17 OH P
Folliküler faz 0.10- 1.0 ng/mL
Luteal faz 0.66 - 4.95 ng/mL
Menopoz 0.16 - 3.3 ng/mL
İnhibin B 5 -200 ng/mL

Progesteron P Normal Değerleri..
Folliküler faz 0.32 - 2.0 ng/mL
Luteal faz 1.19 - 21.6 ng/mL
Menopoz 0 - 1.0 ng/mL
Prolaktin PRL 4.6 - 37 ng/mL
Triiyodotironin T3 80 - 200 ng/mL
Tiroksin T4 4.6 - 11.0 ng/mL
Tiroid stimüle edici hormon TSH 0.27 - 4.20 mikroIU/mL

İmmünoloji Normal Değerleri..
CA 12-5 0 - 35 U/mL
CA 19-9 0 - 30 U/mL
Carsinoemryonik antijen CEA 0 - 10 ng/mL

28 Ekim 2009 Çarşamba

Müsküler Distrofi Nedir Teşhisi Tedavisi Semptomları Faktörleri

Müsküler Distrofi Nedir?
Müsküler distrofi, gövdeye yakın bölümlerdeki kaslarda güçsüzlüğe neden olan bir grup kas hastalığıdır . Bu hastalığın birçok çeşidi vardır ancak Duchenne kas distrofisi (Duchenne müsküler distrofi) en yaygın görülen türüdür.

Duchenne müsküler distrofi kalıtımla geçen bir iskelet kası hastalığıdır ve çocukluk çağında en çok görülen kas hastalığır. Genellikle 3 ila 6 yaş arasında ortaya çıkar ve kısa sürede kötüleşir.

Müsküler Distrofinin Semptomları Nelerdir?
Hastalığın ilk dönemlerinde, kalçadaki ve omuzlardaki kaslarda güçsüzlük, erime görülür. Son aşamada ise güç kaybı ve kas erimesi; gövdeye, ön kollara ve vücudun diğer önemli kaslarına doğru yayılır.

Müsküler distrofinin daha az görülen türleri fasioskapulohumeral müsküler distrofi (özellikle yüz, omuz ve kol kaslarını etkileyen FSHD ya da Landouzy-Dejerine), ekstremite-kavşak tip kas distrofileri (limb-girdle muscular dystrophy) ve miyotonik distrofidir.

Müsküler distrofi; dengesiz yürümeye, merdivenleri çıkarken yorulmaya, ayağa kalkarken zorlanmaya ve sık düşmelere neden olur. Hastalık kötüleştikçe omurganın eğrilmesi, uyluk kaslarının erimesi ve kalfların (baldırların) aşırı büyümesi gibi başka problemler meydana gelebilir.

Müsküler Distrofinin Risk Faktörleri Nelerdir?
Müsküler distrofinin nedeni genetik bozukluklardır. En çok görülen müsküler distrofilere hangi genlerin neden olduğu bilinmektedir.

Ancak daha nadir görülen çeşitlerinin nedenlerinin de belirlenmesi gerekmektedir. Hastalığa genellikle aile geçmişinde rastlanılır.

Müsküler Distrofi Nasıl Teşhis Edilir?
Eğer genç bir erkek çocuğu çok zayıfsa ya da az gelişmişse doktorlar müsküler distrofiden şüphelenebilirler. Keratinin kinaz enzimi, kas hücrelerinden sızarak kandaki enzim seviyesinin aşırı derecede yükselmesine neden olur. Ancak bir kişinin kanındaki keratinin kinas değerlerinin yüksek olması, onun kesinlikle müsküler distrofi hastası olduğu anlamına gelmez. Diğer kas hastalıkları da bu enzimin miktarının artmasına neden olabilir.

Doktor kas biyopsisi (bu işlemle mikroskopla incelenmek üzere küçük bir kas parçası örneği alınır) yaparak kesin teşhiste bulunmak isteyebilir. Mikroskopta kasların ölü dokuları ve aşırı gelişmiş kas lifleri görülebilir. Müsküler distrofinin son aşamasında yağ ve diğer dokular ölü kas hücrelerinin yerini alır.

Kaslarda bulunan distrofin proteininin seviyesi çok düşük olduğunda duchenne müsküler distrofi (Duchenne kas distrofisi ) teşhisi konabilir. Elektromiyografi (İğneler veya küçük elektrotlar vasıtasıyla kaslardaki elektrik potansiyelinin kaydedilmesi) ve sinir ileti çalışmaları da uygulanabilecek diğer testlerdendir.

Müsküler Distrofi Nasıl Tedavi Edilir?
Henüz müsküler distrofilerin hiçbirisini iyileştirebilecek tedavi yöntemi bulunamamıştır. Fakat fiziksel terapi ve egzersizle kasların eklemlerin çevresinde sürekli olarak kasılmaları önlenebilir. Bazen gergin ve ağrıyan kasların rahatlatılması için ameliyat yapılması gerekebilir.

Ayrıca kasların distrofin üretebilmesini sağlayacak ve genetik bozuklukları iyileştirebilecek gen tedavisi yöntemleri üzerinde umut verici çalışmalar yapılmaktadır.

Menisküs Nedir Nasıl Teşhis Edilir? Artroskopi Nedir?

Menisküs, diz eklemindeki C şeklinde kıkırdaktır. Her iki dizde iki tane bulunur.
Diz eklemini koruyucu görevleri vardır. Vücudun neredeyse bütün ağırlığını
taşyan diz ekleminde sürtünmeyi önleyici ve aynı amortisörler gibi şok emici özelliği vardır.
Bu kıkırdakların çeşitli sebeplerden dolayı zedelenmelerine, yırtılmalarına,
ezilmelerine menisküs lezyonları ismi verilir.

Menisküs lezyonları nasıl oluşur?
Menisküs yaralanmaları çoğu zaman diz ekleminin hareket zorlamalarına
yol açan kuvvetler sonucu oluşur. Bu lezyonlar daha çok sporcularda
görülse de dizini zorlayan herhangi bir kimsede de görülebilir.Yırtılma
anında kişi şiddetli bir ağrı duyar ve eklemin içinde bir şeyin yırtıldığını hisseder.

Spor yaralanmaları veya diz eklemine direk gelen darbeler dışında bazen
dejenerasyon nedeniyle en basit hareketlerle bile menisküsler zedelenebilir.
Bu durum daha çok 40 yaş ve üstünde görülür.

Menisküs Nasıl teşhis edilir?
Hastanın hikayesi; dizine darbe alıp almadığı, şikayetleri teşhiste yardımcıdır.
Muayenede menisküsü düşündüren bazı testler vardır
Görüntüleme yöntemlerinden de en faydalısı yumuşak dokuyu gösterdiği için MR'dır.
Yine de yırtıkların tamamı MR'la görülmeyebilir.

Artroskopi nedir ?
Cerrahi girişim ya açık ameliyat, ya da son zamanlada daha sık kullanılan
artroskopi ile yapılabilir. Artroskopi, dizi kesmeye gerek kalamdan, iki-üç
delikten cihazların konması ile yapılan bir işlemdir. Bir delikten fiberoptik
bir cihaz geçerek alanın görüntülenmesini sağlar. Diğer deliklerden ise gerekli
cerrahi girişimler yapılır.
Açık ameliyata göre daha ağrısızdır, genelde hastanede yatmayı gerektirmez.
Lokal, bölgesel veya genel anestezi ile yapılabilir.

Diabet / Diyabet : Şeker Hastalığı ve Gebelik

Diabetes mellitus (Şeker hastalığı) hakkında genel bilgiler
Diabetes Mellitus latince'de "ballı idrar" anlamına gelen bir kelimedir. Şeker hastalığının ilk zamanlarında muhtemelen hastanın idrarının tadına bakılarak tanı konmaktaydı. Kan şekeri çok yüksek olduğunda idrara geçen glikozun idrara şeker tadı verdiğinin keşfedilmesi nedeniyle hastalığa bu isim verilmiş olabilir.

Kan şekeri normalde yaklaşık olarak 100 mililitre kanda 100 gram bulunacak şekilde sabit sınırlar içerisinde tutulur. Yemek sonrası besinlerden kana geçen glikoz (şekerin en ufak yapıtaşı) pankreas organından insülin salgılanmasını uyarır. Salgılanan insülin vücudun tüm hücrelerinin bu glikozdan faydalanmasında aracı görevi görür.

Böylece yemek sonrası oluşan kan şekeri yükselmesi glikozun hücrelerin içine girmesiyle normal sınırlarına geri döner. İnsülin kanda glikoz yükselmesine bağlı olarak salgılandığından kan şekeri normale döndüğünde salgı durur ve böylece kan şekeri seviyesinin aşırı düşmesi engellenmiş olur.

Herhangi bir nedenle (uzun süren açlık gibi) kan şekeri seviyesi düşerse bu sefer glukagon adlı bir hormon salgılanır. Bu hormon ise karaciğer depolarından kana şeker sağlanması yönünde çalışarak seviyeyi normale döndürmeye çalışır.

Diabetes Mellitus vücudun çeşitli nedenlerle kan şekeri seviyesini ayarlamada başarısız olduğu bir hastalıktır. Bunun sonucunda kan şekeri toklukta aşırı yüksek olduğu gibi açlıkta da yüksek seyreder. Kan şekeri seviyesinin yüksek seyretmesi ve yüksekliğin uzun yıllar devam etmesi kan damarları üzerinde birçok yoldan olumsuz etki yaratır. Damarlardaki bozukluk başta göz, böbrek ve kalp olmak üzere tüm organlarda hastalık süresi ile direkt ilişkili olarak çeşitli bozukluklar meydana getirir.

Eğer herhangi bir nedenle pankreastan salgılanan insülin yetersiz olursa Tip I diabet, ya da insülin yeterli olmasına rağmen hücreler glikozu kullanamamaktaysa Tip II diabet ortaya çıkar. Her iki durumda da ortak bulgu kan şekerinin yüksek seyretmesi ve bu durumun hastalığın süresiyle direkt ilişki içinde tüm organlara zarar vermesidir.

Cushing sendromu, akromegali, hiperprolaktinemi gibi hormonal hastalıklarda, başka bir nedenle yüksek doz kortizon tedavisi görenlerde ve diğer birçok ağır hastalığın seyri esnasında da kan şekeri kontrolden çıkabilir. Bu durumlarda hastalığın tedavi edilmesi ya da kortizon tedavisinin bitmesi durumunda kan şekeri genellikle kısa zamanda normale döner. Bu bahsedilen diabete ikincil diabet (başka bir nedene bağlı ortaya çıkan şeker hastalığı) adı verilir.

Hangi nedenle ortaya çıkarsa çıksın şeker hastalığı çok yemek yeme, çok su içme ve fazla idrar yapma şeklinde belirti verir. Genç yaşlarda Tip I diabetin ilk belirtisi kanda aşırı şeker yükselmesine bağlı olarak ortaya çıkan ketoasidoz (şeker koması) olabilir. Bazen ilk belirtiler vücudun çeşitli yerlerinde yaralar çıkması, sık sık vajinal mantar enfeksiyonu oluşması ya da tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olabilir. Nadir durumlarda ilk belirtiler bozulan organların yaptığı belirtiler (böbrek yetmezliği gibi) olabilir.

Şeker hastalığının tanısında değişmez bulgu açlık kan şekerinin en az iki ölçümde normalden yüksek çıkmasıdır. Bu durumda diabet aşikardır. Latent (gizli) diabet ise OGTT adı verilen şeker yükleme testleriyle ortaya çıkarılabilir.

Tip I diabet genellikle erken yaşlarda belirti veren ve tedavisinde insülin kullanılması gereken bir hastalıktır. Bu yüzden tıp literatüründe "insüline bağımlı diabet" ya da kısaca IDDM (Insulin dependent diabetes mellitus) olarak anılır. Tip II diabet ise genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkar. Bu hastalıkta ise kan şekerinin hücreler tarafından kullanımındaki bozukluğu gidermeye yönelik olarak tablet şeklindeki çeşitli ilaçlardan ya da ileri aşamalarda insülinden faydalanılır.

Şeker hastalığı bazen ilk kez gebelikte ortaya çıkabilir. Buna da gestasyonel (gebeliğe bağlı) diabetes mellitus adı verilir.

Daha öncesinden şeker hastalığı olan ve bu nedenle insülin kullanan gebeler ve mevcut gebeliği esnasında şeker hastalığı tanısı konan gebelerde anne adayı ve özellikle de bebek açısından tehlikeli durumlar ortaya çıkabilir.

GEBELİKTEN ÖNCE VAROLAN DİABET VE GEBELİK

Tanım: Gebeliği öncesinde diabet (şeker hastalığı) tanısı konmuş ve tedavisi süren gebelerde Tip I ya da Tip II diabet sözkonusu olabilir. Ancak gebelerin büyük kısmının genç yaşta olmaları nedeniyle gebelikte Tip I diabet (insülin kullanılan diabet) daha sık görülür.

Diabetli gebelerin tümüne yakını gebelik öncesinde tanısı konmuş hastalardır. Nadir durumlarda tesadüfi olarak Tip I diabet ilk bulgularını gebeliğin ilk yarısında verebilir.

Gebelikte diabetin tehlikeleri nelerdir?

Gebelik esnasında varolan diabet hem anne adayı hem de bebek için oldukça tehlikeli durumların oluşmasına yol açan bir hastalıktır. Bu yüzden gebelikte var olan diabet her zaman ciddiye alınması ve ihmal edilmemesi gereken bir durumdur.

Anne adayı için varolan tehlikeler:

Vücudun normal bir kan şekeri seviyesini sürdürmek için gerekli olan insülin ihtiyacı gebelikle birlikte önemli derecede artar (özellikle 3. trimesterde insülin ihtiyacı %100'e kadar artabilir). Diabetli gebelerde bu ihtiyaç karşılanmadığında kan şekeri çok yükselebilir ve ketoasidoz adı verilen ve komaya kadar varabilen ciddi durum ortaya çıkabilir ("şeker koması").

Kontrolsüz diabeti olan gebelerde pyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir.

Diabeti olan gebelerde hipotiroidi (tiroid bezinin yetersiz çalışması) sık rastlanan bir durumdur.

Özellikle uzun zamandan beri şeker hastası olan ve damarsal hastalık ya da böbrek hastalığı gelişmiş olan gebelerde preeklampsi ortaya çıkma olasılığı belirgin bir şekilde yükselir.

Bebek için varolan tehlikeler:

Gebeliğin erken döneminde, bebeğin organlarının oluştuğu aşamada kan şekerinin yüksek seyretmesi bebekte ciddi bazı anomalilere neden olabilir. Özellikle kan şekeri kontrol edilmemiş bir şekilde gebeliğe başlayanlarda anomalili çocuk doğurma riski 3-4 kat artar.

Diabeti gebeliğin erken dönemlerinde kontrolsüz kalan gebelerde spontan abortus (düşük) yapma riski de yükselmiştir.

Diabeti olan gebelerin bebeklerinde başta kalp olmak üzere, santral sinir sistemi, iskelet sistemi, genitoüriner sistem (genital organlar ve idrar yolları) ve sindirim sisteminde çeşitli anomaliler meydana gelebilir. Bunların bir kısmı ve özellikle kalpte oluşanlar normal ultrason incelemesinde görülemeyebilir.

Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır.

Kontrol edilmemiş diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir.

Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde akciğer olgunlaşması diğer bebeklere göre daha geç olur.

Preeklampsi gelişen gebelerin bebeklerinde intrauterin gelişme geriliği (IUGG) ortaya çıkabilir.

Kontrol edilmemiş diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır.

Doğum eylemi esnasında da bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir:

Kontrolsüz diabeti olan gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir.

İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir.

Bebek doğduktan sonra da başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.

Tüm bu sayılanlar gebelik öncesi dönemden başlamak üzere gebeliğin seyri esnasında ve doğum eylemi esnasında kan şekerinin normal sınırlar içinde (60-120 arası) tutulmasıyla büyük oranda başarılı bir şekilde önlenebilmektedir.

Bu nedenle diabeti olan anne adayı gebe kalmayı planladığı dönemden gebe kalana kadar, gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.

Diabetli gebelerde yaklaşım:

Genel yaklaşım:

Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Göz dibi muayenesi ve nörolojik muayene yapılır. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir ve gerekirse insülin dozu tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır.

Diabetli gebelerde anomali gelişiminin önlenmesi:

Diabeti olan anne adaylarında anomalili bebek doğurma riskini azaltmak mümkündür. Bunun için anne adayının ilk gebe kaldığı günden birinci trimesterin sonuna kadar kan şekerinin normal seyretmesi sağlanır. Kan şekerini kontrol etmenin en ideal yolu gebe kalmadan önce kan şekerini kontrol altına almak ve bunu sürdürmektir.

Kan şekerinin son zamanlarda nasıl seyrettiğini ortaya çıkarmak mümkündür. Bu amaçla gebeliğin mümkün olan en erken döneminde kanda glikozillenmiş hemoglobin değeri (HbA1C) ya da fruktozamin saptanır. Bu iki inceleme aylar öncesine ait kan şekeri yüksekliklerini yansıtır. Değerin yüksek çıkması uzun zamandan beri kan şekerinin yüksek seyrettiğini gösterir. Ancak bu değerin yüksek olması kesin bir tahliye nedeni değildir. Bu durumda bebekte anomali ortaya çıkmış olma riski yüksek olduğundan bebekte daha ayrıntılı inceleme yöntemleriyle anomali araştırılır.

Diabetli gebelerde bebekte anomali aranması:

Tüm diabetik anne adaylarında ve özellikle de glikozillenmiş hemoglobin değeri yüksek bulunan anne adaylarında bebek ayrıntılı anomali testlerine tabi tutulur. Normal seyreden gebeliklerde tek başına yeterli olan üçlü test incelemesine ek olarak bu gebelerde 18. gebelik haftasında II. düzey ultrason (daha ayrıntılı ultrason incelemesi) ve 20. gebelik haftasında fetal ekokardiografi yapılır.

Üçlü test 16. gebelik haftasında uygulanır ve özellikle Down sendromu ("mongol çocuk") ve nöral tüp defekti (anensefali, spina bifida gibi durumlar) riskini belirler.

II. düzey ultrason ise normal ultrasondan daha iyi çözünürlüğe sahip olan ve deneyimli kişilerce uygulandığında bebeğin "tepeden tırnağa" ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak veren bir ultrasondur.

Fetal ekokardiografi de yine ultrason prensibiyle çalışan ve deneyimli kişilerce uygulanan bir testtir. Bunda da kalp ve ana damarların anomali açısından ayrıntılı olarak taranır.

Bu testlerden birinde bir anormallik bulunması durumunda amniosentez ya da kordosentez gerekebilir.

Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:

Diabetli gebe tüm gebeliği boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, diyetine uymalı ve insülin tedavisini sıkı bir şekilde uygulamalıdır. Doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmesi çok önemlidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması gerekebilir. Gözler ve böbrekler başta olmak üzere tüm organlar belli aralıklarla gözden geçirilir.

Kontroller esnasında bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı), gelişme geriliği gibi durumlar aranır. Preeklampsi belirtileri aranır ve preeklampsi gelişmesi durumunda gerekli önlemler alınır.

Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 32. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.

Uzun zaman kontrolsüz kalan ya da preeklampsi gelişen gebelerde bu testlere 28.gebelik haftasında başlanır.

Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir.

Diabetli anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. haftada) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar doz ayarlaması yapılır. Polihidramnios, iribebek, İUGG ya da preeklampsi gelişen gebeler tanı konduğu andan itibaren hastaneye yatırılarak izlenirler.

Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir.

Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:

Fetal distres dışındaki bir nedenle 39. haftadan önce doğumun gerçekleştirilmesi gerekirse amniosentez ile elde edilen amnios sıvısında akciğer olgunlaşma testleri yapılır ve sonuca ve gebenin durumuna göre doğum gerçekleştirilir ya da bir süre daha beklenir.

39. bazen de 40. gebelik haftasını dolduran gebede doğum eylemi henüz başlamamışsa doğumu gerçekleştirme girişimleri başlatılır.

İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse diabetik anne adayı normal doğum yapabilir.

Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.

Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.

Doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından annenin insülin dozları tekrar ayarlanır.

GESTASYONEL (gebeliğe bağlı) DİABET
Tanım:
Daha önceden diabeti olmayan bir gebede ikinci trimester ve sonrasındaki bir zamanda diabet ortaya çıkmasına gestasyonel diabet adı verilir.

Gebelikte fetusun gelişmesini sağlamaya yönelik olarak glikoz metabolizmasında önemli değişiklikler meydana gelir. Plasentadan salgılanan HPL (Human placental lactogen) adlı hormon gebelikte fetusa yeterince glikoz gitmesini sağlamak amacıyla insülinin kan şekerini düşürücü etkisini frenler. Böylece gebelikte doğal bir hiperglisemi eğilimi ortaya çıkar. Bu eğilim bazen patolojik boyutlara ulaşabilir. Özellikle HPL'nin en etkili olduğu 24. gebelik haftasından itibaren anne adayı diabetik hale gelebilir.

Gestasyonel diabet kimlerde görülür?

Gestasyonel diabet tüm gebelerin yaklaşık %5'inde ortaya çıkar. Gebelikle beraber görülen şeker hastalıklarının %90'ı gestasyonel diabet özelliklerini taşır.

Gestasyonel diabet gelişme riskinin yüksek olduğu gebeler:

Daha önce ölü doğum yapmış , anomalili bebek doğurmuş, iri bebek (4000 gram üzerinde) doğurmuş; birden fazla sayıda düşük yapmış olan;

daha önceki gebeliğinde gestasyonel diabet geçirmiş olan;

gebelik öncesi kilosu normalden fazla olan;

yaşı ileri olan (35 yaş ve üzeri);

birinci derece akrabalarından birinde diabet olan;

tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu ya da mantar enfeksiyonu olan anne adaylarında mevcut gebelikte gestasyonel diabet gelişme riski artar.

Mevcut gebeliğinde bebeği gebelik haftasına göre daha iri olan;

gebelik esnasında fazla kilo alışı preeklampsiye bağlı olmayan;

nedeni açıklanamayan polihidramnios (amnios sıvısının artması) saptanan;

bebeği beklenmedik bir şekilde ölen;

idrarda glikoz çıkışı saptanan ya da diabet belirtileri gösteren (çok yemek yeme ve su içme, bol idrar yapma gibi) gebelerde de gestasyonel diabet mevcut olabilir ya da gebeliğin kalan kısmında gelişebilir.

Gestasyonel diabet tanısı nasıl konur?

Gebelikte şeker hastalığı tarama testi (PPG):

Gestasyonel diabet tanısı konan gebelerin yarısında yukarıda bahsedilen risk faktörlerinden hiçbiri bulunmaz. Bu nedenle hiç bir şikayeti olmasa bile tüm gebeler 24.-28. gebelik haftalarında yani HPL hormonunun kanda en yüksek seviyelere ulaştığı ve diabet gelişme riskinin en yüksek olduğu dönemde şeker hastalığı tarama testine tabi tutulurlar.

Postprandial glikoz (gıda alımı sonrası glikoz) (PPG) testinde 12 saatlik açlık süresinden sonra damardan alınan kanda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 50 gr saf glikoz içilmesinden bir saat sonra tokluk kan şekeri ölçülür. Testte bozukluk çıkması mutlaka diabet olduğunu göstermez. Oral glikoz tolerans testi (şeker yükleme testi) (OGTT) uygulanarak kesin tanı konur. PPG'de bozukluk çıkan gebelerin ancak %15'lik kısmında gestasyonel diabet saptanır.

Gebelikte şeker hastalığı tanı testi (Şeker yükleme testi) (OGTT):

Yine 12 saatlik bir açlık süresi sonunda açlık kan şekeri ve suda çözünmüş 100 gram glikozun içilmesinden bir, iki ve üç saat sonra damardan kan alınarak tokluk kan şekeri ölçümü yapılır. Bu dört ölçümden iki ya da daha fazlasının yüksek çıkması durumunda gestasyonel diabet tanısı kesinleşir.

Ölçümlerden yanlızca biri patolojik çıkan anne adayları yakın takibe alınır. Bu anne adaylarında belli bir süre sonra OGTT tekrarlanır.

Gestasyonel diabet gelişme riski yüksek olan anne adaylarında tanı için şeker tarama testi (PPG) değil, direkt olarak şeker yükleme testi (OGTT) yapılır. Test normal çıksa bile 32.-34. gebelik haftaları arasında tekrarlanır.

Gestasyonel diabetin yarattığı tehlikeler nelerdir?

Gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra tedavi ya diyetle ya da insülin kullanılarak yapılır. Tablet şeklindeki şeker düşürücü ilaçlar gebelikte kullanılmazlar.

Özellikle insülinle tedavisi gereken gestasyonel diabetli hastalarda istenmeyen durumların ortaya çıkma riski yanlızca diyetle kontrol altına alınabilen gestasyonel diyabete göre belirgin şekilde yüksektir. Ancak diyetle kontrol altına alınan gebelerin %10'luk bir kısmında antenatal kontrollerin birinde diyete uyamama ya da diyetin yetersiz gelmesi nedeniyle insülin tedavisi başlamak gerekebilir.

Anne adayı için varolan tehlikeler:

Gestasyonel diabette Tip I diabetin aksine ketoasidoz ("şeker koması") daha az görülür.

Gestasyonel diabet uygun bir şekilde kontrol altına alınmazsa piyelonefrit (böbrek enfeksiyonu) gibi ciddi enfeksiyonların ortaya çıkma olasılığı artar. Dirençli vajinal kandidiyazis (mantar) gelişebilir.

Gestasyonel diabette ve özellikle de diyet ile kontrol altına alınabilen tipinde preeklampsi gelişme riski normal gebeliklerle eşittir.

Bebek için varolan tehlikeler:

Gestasyonel diabet organ gelişimi tamamlandıktan sonra ortaya çıkan bir durum olduğundan bu anne adaylarının bebeklerinde anomali ortaya çıkma riski normal gebeliklerle eşittir.

Kan şekerinin yüksek seyretmesi gebeliğin tüm dönemlerinde bebeğin anne karnında aniden ölme riskini artırır. Bu risk özellikle insülinle kontrol altına alınmaya çalışılan gestasyonel diabetli gebelerde veya kontrolü aksatan gebelerde daha yüksektir.

Kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınamayan gestasyonel diabet bebeğin normalden iri olmasına, amnios sıvısının artmasına neden olabilir.

Gestasyonel diabetlilerin, özellikle de kan şekeri diyetle kontrol altına alınabilen anne adaylarının bebeklerinin akciğer olgunlaşmasının normal gebelere göre daha geç olduğuna dair bir bilimsel veri yoktur.

Kontrol edilmemiş gestasyonel diabeti olan anne adaylarının bebeklerinde antenatal dönemde fetal distres gelişme riski normal gebeliklere göre çok daha fazladır.

Gebelik öncesinden varolan diabette olduğu gibi gestasyonel diabette de doğum eylemi esnasında bebek açısından bazı problemler ortaya çıkabilir. Bu gebelerin bebeklerinde antenatal dönemde (doğum öncesi) olduğu gibi intrapartum dönemde de (doğum eylemi esnasında) fetal distres daha sık gelişir.

İri bebeğin doğumu esnasında doğum eyleminin yavaş seyretmesi ya da durması yanında çıkım esnasında omuz takılması problemi ortaya çıkabilir.

Bebek doğduktan sonra da özellikle doğum eyleminin hemen öncesinde ya da doğum eylemi esnasında kan şekeri yüksek seyreden annelerin bebeklerinde başta hipoglisemi (kan şekeri düşmesi), hipokalsemi (kalsiyum düşüklüğü) ve hiperbilirubinemi (bilirubin yüksekliği) olmak üzere ciddi yenidoğan problemleri ortaya çıkabilir.

Tüm bu sayılanlar gestasyonel diabet tanısı konduktan sonra diyet ya da gerektiği durumlarda insülin kullanılarak kan şekerinin etkili bir şekilde kontrol altına alındığı durumlarda daha az sıklıkla ortaya çıkar.

Bu nedenle gestasyonel diabeti olan anne adayı tanı konduktan sonra tüm gebelik boyunca sıkı bir takipte tutulur, normal gebelikten daha fazla sayıda kontrole çağırılır ve daha fazla sayıda tetkik yapılır.

Gestasyonel diabetlilerde yaklaşım:

Diabetli gebenin ve bebeğinin antenatal değerlendirilmesi:

Diabet tanısı konan gebelerin takibi normalden farklıdır. Tanı konduktan hemen sonra ya da önceden diabetli olduğu bilinen bir gebede genel gebelik muayeneleri yapıldıktan sonra tüm vücut sistemleri ayrıntılı olarak gözden geçirilir. Bu gebeler daha sık aralıklarla antenatal kontrollere çağırılır ve bu antenatal kontrollerin her birinde kan şekeri değerlendirilerek diyetin ve/veya insülin tedavisinin etkinliği gözden geçirilir. Gerekli durumlarda tek başına diyet tedavisinden vazgeçilerek diyet+insülin tedavisine geçilir. İnsülin tedavisi yetersiz geldiği görülen gebelerin insülin dozları tekrar ayarlanır. Belli bir gebelik haftasından sonra fetal iyilik hali testlerine başlanır.

Gestasyonel diabeti olan anne adayı gebelik boyunca kan şekerini evinde düzenli olarak kontrol etmeli, verilen diyete ve alıyorsa insülin tedavisine uymalı ve doktorunun çağırdığı aralıklarla kontrole gelmelidir. Kontrollerde insülin dozlarının tekrar ayarlanması, ya da dietin tekrar ayarlanması veya yanlızca diyet alanlarda diyete ek olarak insülin tedavisine geçilmesi gerekebilir.

Kontroller esnasında ultrason incelemesiyle bebekte irileşme, polihidramnios (amnios sıvısı artışı) aranır.

Belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 36. hafta) fetusun iyilik hali NST ve BFP gibi testlerle haftada bir ve belli bir gebelik haftasından sonra haftada iki kez araştırılır.

Diyetle kan şekeri kontrol altına alınan gebelerde fetal iyilik hali testlerine daha geç bir dönemde başlanabilir.

Anne adayının bebek hareketlerine duyarlı olması gerekir. Her bebeğin kendine özgü hareket etme alışkanlığı vardır. Anne adayı bebeğinin az oynamaya başladığını farkettiğinde bu durumu hemen doktoruna haber vermelidir.

Gestasyonel diabeti olan ve insülin kullanan anne adayı belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle 38. hafta) hastaneye yatırılarak izlenir. Bu aşamada fetal iyilik hali testleri sıklaştırılır, kan şekerleri düzenli olarak kontrol edilmeye devam edilir ve gerekirse tekrar insülin doz ayarlaması yapılır. Gebeliğin sonuna doğru doğum şekli hakkında karar verilir.

Doğumun zamanı ve şekli konusunda karar verilmesi:

Gestasyonel diabetli anne adayının kan şekeri diyetle kontrol altına alınabiliyorsa doğum eyleminin kendiliğinden başlaması beklenir. Normal gebeliklerde miad geçmesi durumundaki yaklaşım şeması bu gebeler için de geçerlidir.

Ancak gestasyonel diabetli anne adayının kan şekerleri insülinle kontrol altında tutuluyorsa gebelik süresinin 40 haftayı geçmesine genellikle izin verilmez. Bu gebelik haftasına gelinmesine rağmen doğum eylemi başlamazsa indüksiyon (suni sancı) ile doğum gerçekleştirilmeye çalışılır.

İri bebek ya da başka bir nedenle sezeryan gerekli değilse gestasyonel diabetli anne adayı normal doğum yapabilir.

Normal doğum yapmasına izin verilen gebeler doğum eylemi esnasında CTG ile sürekli monitorizasyona tabi tutulurlar ve en ufak bir fetal distres bulgusunda doğum sezeryan ile gerçekleştirilir.

Diabetik anne adayının doğum yapacağı hastanenin yenidoğan ünitesinin diabetik anne çocuğu bakımı konusunda tecrübesi olmalıdır.

İnsülin kullanan gestasyonel diabetli annelerde doğumun hemen sonrasında insülin ihtiyacı azaldığından insülin dozları tekrar ayarlanır.

Gebeliklerinde gestasyonel diabet tanısı konmuş annelere lohusalık bitiminde 75 gram glikozla OGTT (şeker yükleme testi) uygulanır. Bu test normal çıksa da annenin sonraki gebeliklerinde ya da hayatının ileriki dönemlerinde şeker hastalığına yakalanma riskinin diğer insanlara göre daha fazla olduğunu bilmesi gerekir.

Lazer Epilasyon Hakkinda Bilgiler

Lazer epilasyon nedir? sorusuna cevap vermek gerekirse lazer epilasyon lazer teknolojisi kullanarak istenmeyen tüylerden etkin bir şekilde kurtulma yöntemidir. İstenmeyen tüylerden kurtulma yöntemleri oldukça fazla olsada şu ana kadar uygulanan hiçbir yöntem lazer epilasyon kadar kökten bir çözüm sunmamış ve kalıcılık sağlamamıştır.Lazer epilasyon yöntemiyle lazer ışını hiçbir zarar vermeden

27 Ekim 2009 Salı

Hamilelik ve Hamilelik Belirtileri

Gebelik sürecini belirlemek için her zaman kısa sürede harekete geçilmelidir. Daha çok zaman geçirmemeli ve sonucu hızlı bir şekilde öğrenip ona göre yaşanmalı . Gebeliğin var olduğunu ve hamile olmanızın yüksek bir ihtimal olduğunu gösteren baze belirtiler vardir. Hamile olma ihtimalinin bulunduğu bu belirtilerden anlaşılır.Her ay adet olmanız gereken dönemde adet olmamanız, eğer adet olunursa

26 Ekim 2009 Pazartesi

Baş Dönmesi Nedir Belirtileri Nedenleri Tedavisi

Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir.

Bunlardan başlıcaları şunlardır: Kulak ağrısı. Araç tutmaları. Ani hava değişimi. Bazı göz hastalıkları. İlaç zehirlenmeleri. Düşük veya yüksek tansiyon. Damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları. Kansızlık ve kan hastalıkları. Mikrobik hastalıklar. Beyin hastalıkları. Sara ve bazı ruh hastalıkları. Tedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. baş dönmelerine yapılacak ilk iş; hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir.

Baş Dönmesi Nedir: Baş dönmesi diyince hastanın dengesini sağlamadaki her türlü problem anlaşılır. Bu durum hastayı yatağa düşürüp gözlerini dahi açamayacağı şiddetten, sadece zaman zaman bir kayma hissine kadar değişebilir. Hatta sadece bir göz kararması şeklinde ortaya çıkabilir. Tıp dilinde genel olarak vertigo adı verilir.

Denge Nasıl Sağlanır: Dengenin sağlanması hala tam olarak çözülememiş çok karmaşık ve çok fazla organın rol oynadığı bir durumdur. Bu konuda rol oynayan organ ve sistemler arasında beyin, omurilik, iç kulak (labirent), gözler, eklem ve kaslar sayılabilir. Bu organları etkileyen herhangi bir hastalık baş dönmesi ile birlikte o organa ait diğer belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu kadar çok organın rol oynadığı bir belirti olan baş dönmesi doğal olarak sadece bir branş uzmanı tarafından değerlendirilemez. Genellikle başlangıçta KBB ve Nöroloji doktorları muayene etsede göz, dahiliye veya fizik tedavi branşlarında da muayene olmak gerekebilir.

Ne Gibi Şikayetler Hissedilir: Baş dönmesi her hasta tarafından farklı anlatılır. Her taraf dönüyor, yer ayağımın altından kayıyor, bir yana doğru kayıyorum, kafamın içi boşalıyor, gözlerim kararıyor şeklinde açıklamalar sık duyulur. Bunkarın hepsine birden baş dönmesi denir. Baş dönmesi olan hastalarda, sebebin ne olduğuna göre başka belirtilerde olur. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmelerinde bereberinde kulak çınlaması, işitme azlığı, kulakta basınç hissi, bulantı-kusma, kulak akıntısı ve gözlerde anormal hareketler ( nistagmus ) saptanabilir. Nörolojik hastalıklara bağlı baş dönmelerinde ise baş ağrısı, uyuşmalar, felçler, göz hareketlerinde anormallikler olabilir. Baş dönmesi ile bulunabilecek diğer şikayetler çok değişken olabilir. Ancak birçok hastada da sadece baş dönmesi mevcuttur.

Sebepleri Ne Olabilir: Yukarıda anlatıldığı gibi baş dönmesi birçok organa bağlı olabilir. Ancak burada daha çok iç kulaktaki baş dönmesi yapan hastalıklardan bahsedilecektir. İç kulaktaki herhangi bir hastalık diğer kulak şikayetleri ile beraber baş dönmesi yapabilir. Ancak sadece baş dönmeside oluşabilir. Baş dönmesi yapan kulak hastalıkları arasında şunlar sayılabilir:

- ÜSYE (üst solunum yolu infeksiyonları) sonrası iç kulak tutulumu
- Pozisyona bağlı baş dönmesi (BPPV olarak kısaltılır ve iç kulakta dengemizi sağlayan toza benzer bazı maddelerin fizyolojisinin bozulması)
- Meniere Hastalığı (İç kulaktaki sıvıların kimyasal durumlarının değişerek basınç artışı yapması)
- Vestibüler Nörinit (İç kulaktaki denge ile ilgili sinyalleri beyine ulaştıran sinirin iltihaplanması)
- Kronik orta kulak iltihaplarının iç kulağa yayılması (labirentit)
- Menenjit veya diğer ateşli hastalıkların içkulağı etkilemesi
- İç kulakta veya iç kulak sinirindeki tümöral hastalıklar

Yukarıda belirtilen iç kulak hastalıkları hakkında kendi bölümlerinde daha ayrıntılı bilgi verilecektir.

Muayenede Ne Görülür: Baş dönmesi eğer iç kulaktaki bir hastalığa bağlı ise genellikle kulak muayenesinde bir problem görülmez. Sadece orta kulak iltihaplarının iç kulağı etkilemesine bağlı baş dönmesi varsa kulak zarında delik ve orta kulakta iltihaplanma görülür. Hastada anormal göz hareketleri saptanabilir. Bu göz hareketlerinin yönü hangi kulağın hasta olduğuna dair bazı bilgiler verebilir. Baş dönmesi gözle görülen bir problem olmadığı için mümkün olduğunca çok bilgi edinilmelidir. Bu amaçla doktorunuz ayakta yada yatarken hatta yürürken bazı testlere tabi tutacaktır.

Ne Gibi Tetkikler Yapılır: Baş dönmesi için ne gibi tetkiklerin yapılacağı muayene sonunda elde edilen bilgilere göre yapılır. Eğer muayene sonucunda kulakla ilgili bir hastalık olmadığı kararına varılırsa doktorunuz sizi diğer branşlara sevkedecektir. Ancak buna karar verirken muayene sonrası bazı tetkikler genellikle yapılır. Bu tetkikler arasında en sık başvurulan odiometri adı verilen ve hem işitme hemde iç kulak fonksiyonları hakkında bize bilgi veren test uygulanır. Ayrıca yine kulakla ilgili normal filmler, bilgisayarlı tomografi veya manyetik resonans (MR) tetkiki yapılabilir. Bu testlere bazı kan tahlilleri de eklenebilir. Ancak birçok kulak hastalığında dahi odiometri, bilgisayarlı tomografi ya da MR' ile bile birşey görülmemektedir. Bu gibi testler genellikle tümör gibi daha ciddi problemleri ekarte etmek için uygulanır.

Nasıl Tedavi Edilir: Baş dönmesi kendisi bir hastalık olmayıp başka hastalığın belirtisi olduğu için öncelikle asıl sebebin tedavisi gerekir. Ancak birçok başdönmesi hastasında ortaya net bir sebep konamamaktadır. Bu nedenle asıl amaç baş dönmesini ortadan kaldırmak haline dönmektedir. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmeleri (tümörler hariç) genellikle kısa ya da uzun zamanda kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Çünkü diğer kulak zaman içinde hasta kulağın problemini kompanse etmektedir. Bu bazen 6 ay ya da 1 yıla kadar uzayabilir. Baş dönmesi eğer pozisyonel baş dönmesi (BPPV) ise bunun tedavis Epley manevrası denen ve doktorunuzun size muayene masasında uygulayacağı bazı hareketlerle olmaktadır. Bu hareketler iç kulaktaki bazı partiküllerin yerine oturmasını sağlamaktadır. Diğer sebeplerde ilaç tedavisi kullanmak gerekir. Bu amaçla değişik ilaçlar kullanılsada hemem hemen hepsi belli oranda baş dönmesini azaltırlar. Baş dönmesi şiddetli olan hastalar bazen serum takılıp hastaneye yatırmak gerekebilir. Tümörlere bağlı baş dönmelerinin tedavisi tümörün çıkarılmasıdır yani ameliyattır. İlaç tedavisine cevap vermeyen Meniere hastalığı nda da bazen ameliyat yapılır.

Nelere Dikkat Etmeliyim: Baş dönmesi olan hastaların, bu durumu azaltmak için evde uygulayabileceği bazı hareketler vardır. Bunları ya doktorunuz size tarif edecektir ya da verilecek broşürlerle size bilgi verilecektir.

Kan Gazı Testi Nedir Geniş Bilgi

Atardamar kan gazı testi kanınızdaki oksijen ve karbondioksit miktarını ölçen bir kan testidir. Bu test ayrıca kanınızdaki asit ve bazların da miktarını ölçer.

Ayrıca:
- Akciğerlerin ne kadar iyi çalıştığını kontrol etmek
- Oksijen terapisinin veya diğer nefes tedavilerinin ne kadar işe yaradığını kontrol etmek
- Kanınızın doğru asit ve baz dengesine sahip olup olmadığı hakkında bilgi sağlamak için kullanılır.

Testler sağlık geçmişinizin ve şu andaki sağlığınızın sadece bir parçasıdır. Bazen bir test ilk sonucu kontrol etmek için tekrar edilebilir. Sonuçlarınızla ilgili olarak sağlık uzmanınıza danışın ve sorularınızı sorun.

Eğer test sonuçlarınız normal değilse:

- İlave testlere ihtiyacınız olup olmadığı
- Normal değerlere gelebilmek için ne yapmanız gerektiği
- Tekrar ne zaman teste gitmeniz gerektiği;
konularında sağlık uzmanınıza danışın.

Total Kalça Protezi Nedir Ameliyatı Öncesi Sonrası

Total kalça protezi, kalça eklemi ileri derecede harap olmuş hastalarda, hasarlı eklemin yapay bir eklemle değiştirilmesi ameliyatıdır. Protez kobalt krom veya titanyumdan imal edilen ana parçalar ile bunların eklemleştiği yerde plastik, metal veya seramik ara parçalardan oluşur.

Kalça protezinin metal parçaları..
Protez kemiğe iki şekilde tutturulabilir. Kemik kalitesi çok iyi olmayan ileri yaştaki hastalarda, protez kemik çimentosu adı verilen bir dolgu maddesi ile kemiğe tespit edilir. Kemik kalitesi iyi olan daha genç hastalarda ise, üzeri gözenekli bir madde ile kaplanmış olan protezler, kemiğin içine çok sıkı bir şekilde yerleştirilir ve sonrasında vücudun kemiği, protezin üzerindeki gözeneklerin içine ilerleyerek tespiti sağlar. Bu tip protezlere çimentosuz protez adı verilir.

Total kalça protezi kimler için uygundur ?
Kalça eklemi artrit, kalça çıkığı, kırık ya da damarlanma bozukluğuna bağlı olarak ileri derecede hasar görmüş kişilerde, diğer tedavi yöntemleri (ilaçlar, fizik tedavi, eklem içi enjeksiyonlar, baston kullanımı) ile sonuç alınamazsa kalça protezi uygulanır. Günlük yaşam aktivitelerini engelleyen şiddetli ağrı, hareket kısıtlılığı ve kısalık durumlarında kalça protezi en iyi tedavi seçeneğidir. Hastanın 60 yaşın üzerindeki olması tercih edilir, ancak gerekli olduğu durumlarda (ör. romatoid artrit) daha genç hastalarda da uygulanabilir.

Kalça protezlerindeki son gelişmeler nelerdir ?
1960 yılında ilk kez uygulanan protezlerde, yıllar içinde materyel, teknoloji ve cerrahi tekniklerde büyük gelişmeler ortaya çıkmıştır. Önceleri sadece metal ve plastik arayüzden oluşan protezlere, günümüzde metal-metal ve metal-seramik arayüzler eklenmiştir. Bu yeni maddelerin aşınma özellikleri daha üstündür ve plastik arayüzlü protezlere göre daha uzun süre dayanmaları beklenir. Bu sayede daha genç hastalarda da uygulama alanı ortaya çıkmaktadır.
Erken protez tasarımları sadece kemik çimentosu ile tespite izin verirken, günümüzde buna çimentosuz protezler de eklenmiştir. Böylece protezin, bir dolgu maddesine gerek olmadan doğrudan kemiğe tutunması imkanı sağlanmıştır.
Eskiden çok daha büyük kesilerle ve büyük kas gruplarını zedeleyecek şekilde yapılan girişimler, günümüzde daha küçük kesiler ve kalça çevresi yumuşak dokulara özen göstererek yapılabilmektedir. Bu da ameliyat sonrasında günlük yaşam aktivitelerine dönüşü kolaylaştırmıştır.
Ameliyat sonrası ağrı kontrolündeki gelişmeler sayesinde hastaneden kalma süreleri kısalmıştır.

Total kalça protezi sonrası ne beklemeliyim ?
Kalça protezi ameliyatı sonrasında, hastaların çok büyük bir kısmında kalça ağrıları tamamen geçer, yürüme merdiven inip çıkma gibi günlük yaşam aktivitelerinde belirgin iyileşme sağlanır. 2-3 cm arasındaki bacak kısalıkları giderilebilir.
Protez sonrası koşma, sıçrama gibi aktiviteleri ve ağır işleri yapmanız uygun değildir. Bunlar protezin erken aşınmasına yol açacaktır. Protez sonrasında özellikle ilk 6 ayda alçak sandalyelere oturmak ve bacak bacak üstüne atmak uygun değildir. Ömür boyu yer sofrasına ve alaturka tuvalete oturmamanız gerekir. Bu gibi aşırı hareketler kalça ekleminin yerinden çıkmasına ve tekrarlayan ameliyatlara sebep olabilir. Namaz kılıyorsanız, bunu sandalyede oturarak yapmanız gerekir.
Ameliyattan 6-8 hafta sonra araba kullanabilirsiniz ancak, sürücü koltuğunun yüksek olması ve kalça ekleminin aşırı bükülmemesi gerekir. Bu konuda doktorunuz size bilgi verecektir. Altı hafta süreyle yatarken bacaklarınızın arasında bir yastık olmalıdır.
Protez ameliyatından 6 hafta sonra yüzme, golf, yürüyüş gibi sporlar yapabilir, egzersiz bisikleti kullanabilirsiniz. Tenis, futbol, basketbol gibi sporlar uygun değildir.

Total kalça protezinin bir ömrü var mıdır ?
Total kalça protezini oluşturan parçalar, hareket sırasında ortaya çıkan sürtünmeye bağlı olarak zaman içinde aşınır. Aşınma ile ortaya çıkan ve gözle görülmeyecek kadar küçük metal ve plastik parçalarına karşı vücudun cevabı ile protezler tutunduğu kemikten ayrılır. Bu da ağrılı protez gevşemesine yol açar. Uygun cerrahi teknik ve modern protez tasarımları kullanılarak yapılan kalça protezlerinin ömrü günümüzde 15-20 yıla kadar uzamıştır. Yeni geliştirilen seramik ve metal ara yüzlü protezlerde bu sürenin daha uzun olması beklenmektedir. Aşırı kilo ve tekrarlayan zorlayıcı aktiviteler aşınmayı artıracağı için protezin ömrünü kısaltacaktır. Gevşeyen protezler, çoğu hastada ikinci bir ameliyat ile çıkartılıp yeniden protez yerleştirilebilir, ancak ikinci ameliyat daha zordur, daha büyük protezlerin kullanımını gerektirir ve ikinci protezin ömrü, ilki kadar uzun değildir.

Ameliyatım nasıl olacak ?
Total kalça protezi genel veya epidural (belden uyuşturma) anestezi ile yapılabilir. Ameliyat 2 saat civarında sürer. Ameliyat sonrası ağrıyı engellemek için epidural veya damar yolundan takılan ağrı pompaları kullanılır. Ameliyat sırasında ve sonrasında kaybettiğiniz kan için damar yoluyla kan verilebilir. İlk birkaç gün, bacaklarınızın arasına V şeklinde bir yastık yerleştirilebilir. Ayıldıktan sonra solunum egzersizleri başlanır. Ameliyattan sonraki günde ayağa kaldırılırsınız. Bir yürüteç veya koltuk değneği kullanarak kısa mesafeleri yürüyebilirsiniz. Alçak yerlere oturmanız uygun olmadığı için, hastanede ve evde tuvalet yükseltici cihazlar kullanmanız gerekir. Doktorunuzun önerilerine uygun olarak belirli bir süre ameliyatlı bacağınıza tam yük vermekten kaçınmak gerekli olabilir. Hastanede kalış süresi 3-7 gün arasındadır. Taburcu olduktan sonra, size önerilen egzersizleri evde yapmanız çok önemlidir. Bacaklarınızda kan pıhtısı oluşmasını engellemek için kan sulandırıcı ilaçları hastaneden çıktıktan sonra da bir süre kullanmanız gerekli olabilir.

Ameliyattan sonra yapmayın !!
** En az 8 hafta süreyle bacak bacak üstüne atmayın
** Otururken öne eğilip yerden bir şey almayın
** Dizlerinizi kalça hizasından yukarıya kaldırmayın
** Alaturka tuvalete oturmayın
** Oturup kalkarken öne eğilmeyin

Total kalça protezi sonrası hangi komplikasyonlar olabilir ?
Total kalça protezi ameliyatından sonra görülen ciddi komplikasyonlar çok düşük oranda ortaya çıkar. En sık görülen sorun, bacağınızdaki kan akımının yavaşlamasına bağlı olarak toplar damarlarınızda pıhtı oluşmasıdır (derin ven trombozu). Bunu önlemek için cerrahiden sonra kanı sulandıracak ilaçlarla koruyucu tedavi uygulanır. Bu tedavi, gerektiğinde 20 güne kadar uzatılabilir. Ameliyat sonrasında erken dönemde yürüyüşlere başlamak ve hareketsiz kalmaktan kaçınmak, bu riski azaltacaktır. Varis çorabı kullanımı faydalı olabilir.

Total kalça protezinden sonra, enfeksiyon yani protezin iltihaplanması % 0.1 ile %1,5 arasında görülür. Vücudun başka bir yerinde (ör. İdrar yolunda, dişlerde) enfeksiyon olması, şeker hastalığı ve başka kronik hastalıkların varlığı bu riski artırabilir. Ameliyat öncesinde vücudun başka bir yerinde olabilecek enfeksiyonların tedavisi gereklidir. Ameliyat sırasında koruyucu antibiyotik tedavisi yapılır ve cerrahi sırasında özel önlemler alınarak enfeksiyon riski azaltılır. Protezde enfeksiyon gelişirse, tekrarlayan cerrahiler, protezin çıkartılıp belirli bir süre sonra tekrar yerleştirilmesi gibi işlemler gerekli olabilir.

Total kalça protezi sonrası, protezin yerinden çıkması %5-8 arasında görülür. Ameliyat sonrası özellikle ilk 6 hafta boyunca belirli hareketlerden kaçınılması çok önemlidir. Cerrahi teknikler ve protez tasarımındaki gelişmeler ile birlikte çıkık oranları eski yıllara oranla azalmıştır.

Ameliyat sırasında bacaklar arasında boy eşitsizliğini gidermek için özel önlemler alınır. Ancak bazı durumlarda, kalçadaki yumuşak doku dengesini sağlamak ve çıkık riskini engellemek için bacak boyu uzatılması gerekli olabilir. 2 cm’e kadar olan uzunluk farkları vücut tarafından dengeleneceği için sorun yaratmaz. Gerekirse ayakkabı içine yükseklik yerleştirilerek sorun giderilebilir.

Yukarıda sayılanların dışında, yara iyileşmesi sorunları, damar veya sinir yaralanmaları, protezin bazı parçalarının yerinden çıkması, protez çevresi kırıklar, protezin kendisinde kırıklar gibi komplikasyonlar görülebilir ancak bunlar çok nadirdir.

Total kalça protezi sonrası enfeksiyondan korunmak için ne yapılmalıdır ?
Düşük te olsa, kana karışan bakterilerin kalça protezinize ulaşarak oraya yerleşmesi ve enfeksiyon oluşturması riski vardır. Protez ameliyatından sonraki ilk iki yıl içinde diş veya idrar yolları ile ilgili bir cerrahi işlem geçirecekseniz, mutlaka öncesinde antibiyotik kullanmanız gerekir. Özellikle diş çekimi, taş temizliği ve kanal tedavisi gibi işlemlerden bir saat önce uygun bir antibiyotik ile enfeksiyondan korunma önemlidir. Antibiyotiğin dozu ve süresi için mutlaka ortopedi doktorunuza danışmanız uygun olacaktır.

Ayrıca ayak bakımına dikkat etmeniz, ayak ve tırnak enfeksiyonu bulguları ortaya çıkarsa ortopedi doktorunuzu bilgilendirmeniz gerekir.