14 Eylül 2011 Çarşamba

Yazın Aşırı Makyajdan Kaçının


Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayyar Cantürk, sıcağın alerjik reaksiyonlara neden olabileceğini söyleyerek, “Güneş altında uzun süre kalındığında kullanılan makyaj malzemeleri ciltte istenmeyen lekelere neden olabilir. Mümkün olduğunca bu sıcaklarda daha az makyaj yapılmalı” dedi.

Güneşin zararlı ışınlarından mümkün olduğunca korunmamız gerektiğini belirten OMÜ Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayyar Cantürk, cilt sağlığı için bilinçli davranılması gerektiğini dile getirdi. Güneşin dik olduğu zamanlarda makyajla dışarı çıkıldığında ciltte kalıcı lekeler oluşabileceğini kaydeden Prof. Dr. Cantürk, “Sıcak havalarda derideki nem oranı arttığı için deride isilik, kızarıklık meydana gelir. Sıcak alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Uzun bir süre güneşte kalındığında makyaj malzemeleri istenmeyen lekelere neden olur. Bu nedenle mümkün olduğu kadar az makyaj kullanılmalıdır” diye konuştu. Prof. Dr. Tayyar Cantürk, aşırı makyaj kullanmanın yağ bezelerini kapatarak sivilcelere ve siyah noktalara neden olabileceğini söyledi.


Prof. Dr. Cantürk, ayrıca, güneşin deri kanserlerine neden olabileceğini de vurgulayarak uyarılarda bulundu. Prof. Dr. Tayyar Cantürk, “Güneş açık tenli kişileri daha çok etkiliyor. Deride hasar olabilir. Hem benlerin büyümesine hem de yeni kahverengi çillerin oluşmasına neden olur. Ayrıca ileri yaştaki kişilerde deri kanserinin artmasına neden olabilir. Güneşte fazla kalmamak lazım. Koruyucu kremler kullanmak gerekir. Özellikle açık tenli olan kişiler biraz daha dikkat etmeli” diye konuştu.


Kaynak:Hürriyet

Yaz Geldi!


Başlıktan da anlamışsınızdır ki bu yazı tatile çıkacaklar için biçilmiş kaftan olmaya aday. Malum bu sene havalardan oldukça yakındık ama artık beklediğimiz güzel, ışıl ışıl yaz mevsimi bütün canlılığıyla geldi! Bu bir moda blogu olmadığından “bavulunuza şu terliği de koyun, yok efendim şu bikiniyi alın da şunları kombinleyin” gibi şeyler yazamayacağım. Sizi daha çok ilgilendiren, daha önemli olan bir konuyu; “sahip olduğunuz en önemli varlığınızın, vücudunuzun sağlığını tatilde nasıl koruyacaksınız?” bundan bahsedeceğim.
Tatil denince aklımıza ilk olarak güneş geliyor haliyle.. Hayat kaynağımız güneş, bizi yaşatan güneş.. Güneşin faydaları da var tabi ki; vücudumuza dışarıdan aldığımız D vitamininin aktif forma dönüşmesi için gerekli, bu nedenle kemik gelişiminde de çok büyük rol oynuyor, özellikle gelişim çağındaki çocuklarda. Vücuttaki hastalık yapıcı çoğu mikroorganizmayı da öldürüyor.
Fakat zararlarına geçmeden önce şu konuda düşüncelerinizi değiştirmenizi istiyorum; bizler güneşin ışınlarına sadece sereserpe güneşlenirken değil, günlük hayatta yolda gezerken, dolaşırken, oturup arkadaşlarımızla sohbet ederken de maruz kalıyoruz. Yani güneş ışınlarının zararlarını sadece plajda görmüyoruz.
  Ozon tabakasının incelmesiyle birlikte güneşin zararlı ışınları dünyamıza daha çok ulaşmaya ve gerçekten büyük risk oluşturmaya başladı. Bahsettiğimiz ışınlar, Ultraviyole ışınlar..
Ultraviyole ışınlar 3 çeşit;
A: Cildin erken yaşlanmasına ve kırışmasına neden oluyor.
B ve C: cilt kanseri riskini artırıyor.
İşte bu yüzden sadece yüzüp güneşlenirken değil, günün her saatinde güneşten korunmamız gerekiyor.
Aynı zamanda havalar ısındıkça vücudumuz da ısınıyor. Normal şartlarda vücut ısımız 36-36,5 derece. Fakat havalar ısındıkça vücudumuz da terleyerek ısısını sabit tutmaya çalışıyor. Terle birlikte bol miktarda suyun yanında, mineral ve tuzları da kaybediyoruz. O nedenle terle attığımızı yerine koymak da çok önemli.
  Güneşin UV ışınlarının yol açtığı en belirgin hastalıklar; 
-cilt kanseri
-katarakt
-dalgınlık, halsizlik, beraberinde baş dönmesi
-baş ağrısı, mide bulantısı
-yüksek ateş
-şuur kaybı
-terle kaybedilen su ve mineralle birlikte ağırlaşmış hastalık tabloları..
Şimdi gelelim bu tehlikeleri kendimizden nasıl uzak tutacağımıza..
Güneşin zararları konusunda en büyük riski, beyaz tenliler, zor bronzlaşabilenler, kızıl saçlılar taşıyor. Ten rengi ne kadar koyulaşırsa yanık riski o kadar azalıyor. Fakat esmer tenliyseniz de risk grubunda olmadığınızı kesinlikle düşünmeyin. Esmer tenlerde de yanık vakalarına oldukça rastlanıyor. Ayrıca hamileler, yaşlılar, tansiyon ve kalp hastalığı olanlar, çocuklar, aşırı kilolu kişiler, malignite(kanser) hastaları ve kemoterapi görenler kat kat daha fazla özen göstermeliler.
  • Öncelikle güneş ışınlarının dik ve en yoğun olduğu saatler olan 11.00-16.00 arası mümkün olduğunca güneşe çıkmamaya özen gösterin.
  • Eğer çıkmak zorunda kalırsanız da gölge, şemsiye altı gibi bölgeleri tercih edin ,ışınlarla direkt temastan kaçının. Unutmayın ki gölgede de bronzlaşılıyor, hatta daha sağlıklı ve kalıcı oluyor.
  • Evden çıkmadan yarım saat önce yüksek faktörlü güneş kreminizi sürün ki siz dışarıdayken etki etsin. Kremi 2 saatte bir ve yüzdükten sonra yenileyin.
  • Terlemeyle su kaybedeceğinizden bol bol su içmeye özen gösterin. Yanınızda mutlaka suyunuz bulunsun. Günde 2 litreden az tüketmeyin. Canınız her istediğinde su için, sakın ertelemeyin.
  • Plajda güneşlenirken mutlaka krem kullanarak ve başınızı şapka ile örterek güneşlenin.
  • Mümkün olduğunca süre hesabı yapın ve vücudunuzun bir bölümünü uzun süre güneşte bırakmayın. Dengeli bronzlaşın.
  • Günlük hayatta da açık renkli, bol kesimli, pamuklu (teri rahat emebildiği için) giysiler tercih edin ve başınıza mutlaka koruyucu bir şapka takın.
  • Kaliteli, UV koruyuculu güneş gözlüğü kullanın, çünkü ucuz fiyata satılanlar genellikle zararlı ışınlarda korumuyor, tam tersine gözlerinize zarar veriyor.
  • Alkol, kafein tüketimi idrara çıkmayı artırdığından sıcak saatlerde fazla tüketmeyin.
  • Sık sık duş yapın. Suyun çok soğuk veya çok sıcak olmasına izin vermeyin . Ilık su kullanın, cildiniz ve saçlarınız için ideal olan budur.
  • Yüzdükten sonra güneşin altında ıslak mayo ile oturmayın, mutlaka değiştirip kuru mayo giyin.
  • Denizden çıkıp duş yaptıktan sonra mutlaka yoğun nemlendiricili bir bakım kremi uygulayın.
  Şimdi gelelim güneş kremi seçmenin ve kullanmanın inceliklerine. Güneş kremlerini güneşlenirken, ayrıca yazın ve kışın günlük hayatta da kullanmak gerekiyor. Güneşten koruma faktörü “SPF” diye adlandırılıyor ve koruyuculuğu ne kadar yüksekse bu faktör 1-100 arasında değişiyor. SPF 15, SPF 30, SPF 50 gibi..
  Erişkinlerde, özellikle bahsettiğim risk gruplarında olanlar ve açık tenli olanlar en az 30 faktörlü krem kullanmalılar. Çocukların cildi ise daha hassas olduğundan koruma faktörü yükselmeli. Hatta pek çok markanın çocuklara özel ürünleri bulunuyor, onlar tercih edilmeli.
   Peki ya saçlar? Saçlar özellikle bayanlar için büyük önem arz ediyor ve deniz suyunun klorundan oldukça yıpranıyor. Peki saçlarınızı canlandırmak için neler yapabilirsiniz?
Özellikle saç boyaları güneş ışığıyla reaksiyona girerek saçın matlaşmasına sebep olur. Deniz tuzu da saçları mat, sönük, solgun hale getirir ve kepek oluşumuna sebep olabilir.
Denize ve havuza girmeden önce saçlarınızı koruyucu bir kremle tarayabilirsiniz.
Mutlaka saçlarınızı bol suyla, şampuanla yıkayın, asla saçınız tuzlu gezmeyin.
Mümkün olduğunca yaz aylarında saçlarınızı yüksek ısılarla kurutmayın. Kendi haline bırakıp kurumasını sağlayın.
Saçlarınızı çok taramayın, mümkün olduğunca ıslakken tarayın. Kuruyken zor taranır ve yıpratıp kırık oluşumunu kolaylaştırabilirsiniz. Kolay taranması için banyodan sonra ıslak saçınıza krem/kür uygulayın.
Ayrıca deniz suyuyla yıpranmış saçlarınızı doğal ve dolgun görünüme kavuşturmak için benden size evde yapabileceğiniz bir tarif;
Zeytin yağını ısıtın, bununla saçlarınızın diplerinde uçlarına doğru masaj yaparak yedirin. Başınıza bir havlu sarıp 2 saat bekleyin. Bol suyla durulayın. Işıl ışıl saçların tadını çıkarın:) Tabi tatilin de..! :)

13 Eylül 2011 Salı

Başımızın Belası: Migren


Sizin yerinizde olsam bu yazıyı okumadan önce sahip olduğunuz ağrının migren mi yoksa sıradan bir baş ağrısı mı olduğunu öğrenirim. Bu test size yardımcı olacaktır;   
   Migren neden görülür?

Migren bir baş ağrısı türüdür .Genelde soğuk terleme ile birlikte görülür. Migrene bulantı, kusma, görme bozuklukları ve nadir olarak geçici felç ve konuşma kaybı eşlik edebilir. Aynı zamanda hastalar atak sırasında ışığa, sese ya da bazı kokulara duyarlılık (aşırı duyarlılık) bildirmektedirler.

Migren baş ağrıları, kan damarlarının genişlemesi ve bu kan damarlarının çevresini saran sinir liflerinden çeşitli kimyasal maddelerin salınması nedeni ile oluşmaktadır.
   Migreni neler tetikler?
  
  • Çok parlak ışık, yanıp sönen ışık.
  • Parfüm, boya, temizlik ürünleri, egzoz dumanı, sigara dumanı solumak.
  • Hava durumu değişiklikleri, aşırı nem, deniz seviyesinden çok yükseklerde olmak.
  • Çikolata, narenciye, soğan, fasulye, fındık ve aşırı yağlı gıdalar.
  • Alkol
  • Kafein ya da kafein yokluğu.
  • Sodyum Nitrat:(örneğin; sosisli sandviçte var)
  • Tatlandırıcılar

  • Uykusuzluk ya da çok uyumak
  • Düzenli beslenmemek
  • Kafa yaralanması
  • Sigara içmek
  • Fiziksel güç harcamak
  • Ritim değişikliği

  • Kadınlarda hormonal değişiklikler: Menopoz, oral kontrasepsiyon, hormon replasman tedavisi, gebelik
  • Bazı ilaçlar
  • Başka bir neden ile oluşan baş ya da boyun ağrısı

       Peki ne yapmalıyız?
Akut migren ataklarını ağrı kesicilerle kısmen önleyebiliriz. Fakat bu kısa sürer. Ağrı kesicileri haftada en fazla 2 kere almalısınız.
Tabii ki etkisi yadsınamaz bir alternatif tıp gerçeği de var. Her hastalıkta olduğu gibi şifalı otlarımızdan bu konuda da medet umabiliriz. Peki neler bu güzel bitkiler?
  • Anason
  • Biberiye(Kuşdili)
  • Melisa
  

Bu gibi bitkileri kaynatıp çayını içerek migren ataklarını hafifletebilirsiniz, hem de sakinleşirsiniz.Ayrıca idrar söktürücü etkileri vardır, rahatlatırlar.
Ağrı kesici ilaçlara haftada 2 defadan fazla ihtiyaç duyanlar, ilaçla ağrıları geçiremeyenler ve gebelik kalp krizi gibi nedenlerle ağrı kesici kullanamayanlar ne yapmalı? İşin bu noktasında erteleyici değil önleyici tedavi gerekir. Doktora görünmek zorunludur!

Yüksek Topuk: Seksi ama Zararlı


Başlıktan da anladığınız üzere konumuz Topuklu Ayakkabı! Oyy insanın adını telaffuz ederken bile içi bir garip, bir hoş oluyor.O Cristian Loboutin‘lerin resimleri kadar kadınların kalbini kimse çarptıramaz! Ne Kıvanç Tatlıtuğ da ne Hugh Jackman.. Bu topuklu denen meret öyle bir şey ki, çoğu kızın kalbini çalabilir, çoğu kızı da ben de niye yok diye söylettirebilir. Öyle etkileri var ruh durumumuz üzerinde.
Tabii ki çok seksi bir görünüm katıyor, bacakların duruşunu bile değiştiriyor. Özel davetlerin ve toplantıların şıklık göstergesi. Jean, elbise, etek her türlü kıyafetin tamamlayıcısı. Hem zaten kısa boylular için de olmazsa olmaz! Uzun boyluysanız da göklere erişiveriyorsunuz üstündeyken.
Ama bu moda harikasının zararları hem çok, hem de tahmin edemeyeceğimiz boyutlara ulaşabiliyor. İşin kötü yanı da şu ki; her 10 kadından 8'i ayaklarını rahatsız etse bile, her şeye rağmen topuklu ayakkabı alıyor.

Gün boyu vücudun bütün ağırlığını taşıyan ayaklar, doğru ayakkabı giyilmediğinde büyük zarar görüyor.Özellikle topuklu ayakkabılar kadınların ayaklarında şekil bozukluğu başta olmak üzere çeşitli rahatsızlıklara sebep oluyor.


Her adımda vücut ağırlığımızın yüzde ellisi ayağımızın ön tarafına, yüzde ellisi de topuğumuza yüklenir. Ayakkabının topuğu ne kadar yüksek olursa ayağın önündeki yük de buna bağlı olarak artar.

Uygun olmayan ayakkabı kullanımı nedeniyle tarak kemiğine uygulanan yüksek basınç ağrılara, nasırlara ve parmaklarda şekil bozukluğuna sebep olur.Özellikle sivri burunlu ayakkabılarda parmakların üst üste binmesine ve doğal duruşunun bozulmasına yol açar. Ayak bileğindeki sinir sıkışmaları ayak parmaklarına doğru yayılan ağrı ve uyuşmalara neden olur. Ayrıca dize doğru yayılan ağrılar da olabilir.


  Eğer şikayetlerin yüksek topuklu ve dar ayakkabıdan kaynaklandığı uzun süre fark edilmemiş ise tablo ağırlaşır ve ameliyat şart olabilir.

   Peki alınacak önlemler neler?
      Öncelikle, kesinlikle, acele de olsanız, asla denemeden ayakkabı almayın!
  •   Gerekmedikçe yüksek topuklu ayakkabı giymekten kaçının.
  •   Mümkün olduğu kadar ayakkabıyı çorapla giyin çünkü çorap bilekteki sinir sıkışmasını nispeten önler.
  •   Ayak numaranızı iyi belirleyin ve ayağınıza uygun ayakkabıyı seçin.
  •   Mümkün olduğunca alçak ve kalın topuklu ayakkabılar tercih edin.
  •   Eğimi öne doğru daha hafif olan modelleri seçin.
  •   Ayakkabıyı seçerken ayağınıza giyip bir süre yürüyün, oturun kalkın ve size uygun olup olamayacağını, içinde rahat edip edemeyeceğinizi düşünün.
  •   Özellikle şeker hastalığı ya da dolaşım bozukluğunuz varsa, sinir sıkışmaları konusunda daha duyarlı ve dikkatli olun ve belirli zamanlarda ayaklarınızı kontrol ettirin.
Tabii ki tamamen vazgeçin diyemem, bunu çoğu kadın ''dalga mı geçiyorsun'' diye yanıtlar. Ama mümkün olduğunca, özellikle günlük rutin yaşamınızda az kullanmaya dikkat ederseniz riski azaltmış olursunuz.