If we want to understand the accumulation of excess body fat, it's tempting to focus our attention on the location that defines the condition: adipose tissue. Ultimately, the key question we want to answer is the following: why does fat enter adipose tissue faster than it exits?
It follows that if we want to understand why obesity occurs, we should seek to understand the dynamics of fat trafficking in adipose tissue, and the factors that influence it. Right?
I don't think this is right, and here's a metaphor that explains why.
The speed of a car depends primarily on the force that its wheels exert on the asphalt below them. If we want to understand why cars move quickly sometimes, and slowly at other times, we should seek to understand the dynamics of how force is transferred from the wheels to the asphalt, and the factors that influence it, right?
As you may have already surmised, that wouldn't be a very effective way of understanding car speed. To understand car speed, we have to move up the causal chain until we get to the system that actually regulates speed-- the person in the driver's seat. Looking at the problem from the perspective of the wheels is not an effective way of understanding the person in the driver's seat. Once we understand the driver, then we also understand why the wheels move how they do.
Similarly, in obesity, we have to move up the causal chain until we find the system that actually regulates body fatness. The only known system in the human body that regulates body fatness is the brain. Once we understand how the brain regulates body fatness, we'll understand why fat enters adipose tissue faster than it exits sometimes, eventually leading to obesity.
We already know a lot about how this process works, and that's why I focus my attention on the brain and behavior rather than the biochemical mechanics of adipose tissue.
30 Eylül 2016 Cuma
28 Eylül 2016 Çarşamba
'Yüksek ateş hastalık değildir'

Çocuklarda ateş yükselmesi gözlemleyen ebeveynler, huzursuzluk yaşayabiliyor ve havale korkusu yoğun tedirginlik sebebi olabiliyor. Oysa yükselen ateş, çocukta yaşanacak önemli sağlık sorunlarının erkenden gözlemlenmesine ve tedbir alınmasına imkan sağlayabiliyor.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hasan Ünlütürk, ateşin, geçirilen hastalığın bir parçası olduğunu ve ateşli hastalık durumlarında panik yapılmaması gerektiğini söyledi. Dr. Ünlütürk, yüksek ateşin ne zaman korkulacak bir durum olduğunu anlattı ve çocuklara yapılacak müdahale hakkında şunları söyledi:
37,7 DERECENİN ÜZERİ YÜKSEK ATEŞTİR
"Vücut, hayati fonksiyonlarını gerçekleştirebilmek için belli bir ısıya ihtiyaç duyar. Vücut sıcaklığı ise hipotalamus (ön beyin) yardımıyla denetlenir. Yani, vücut ısı dengesini hipotalamus sağlar. Normal sayılabilecek vücut ısısı 37,2 ila 37,7 derece arasındayken, bu derecelerin üzerinde görülen sıcaklık ise yüksek ateş olarak değerlendirilir. Fakat çocukların normal sayılan vücut ısısı yetişkinlere oranla daha yüksek tanımlanabilir.
ATEŞ SANILDIĞI GİBİ ZARARLI DEĞİLDİR
Ateş, insan vücudu için zararlı bir durum gibi görünse de aslında, bağışıklık sitemini uyarmak ve taarruz halindeki mikroplarla savaşmak olarak iki mühim görev üstlenir. Vücuda bir mikrobun yayıldığı sinyalini alan makrofaj (büyük yiyici) hücreler, savaş başlatır ve mikrobu yenmeye başlar. Böylece, makrofaj hücrelerce uyarılan vücut sistemi de pirojen (ateş yapıcı) maddenin sentezlenmesine yol açar. Vücut ısısında yaşanan artışın sebebi de budur.
BU BELİRTİLER ATEŞ İŞARETÇİSİ
Vücutta görülen yüksek ateş, birtakım belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Ateş ve terleme ile birlikte titreme, aynı zamanda el ve ayakların soğuması olarak görülebilir. Yanı sıra tiroid hormonunun aktive edilmesi gibi durumlarla da karşılaşılabilir. Ateşe zemin oluşturabilen faktörlerin arasında, aspirin ve antibiyotik gibi ilaçlar, aşılar, diş çıkarma, romatizmal hastalıklar ve tümörler yer alır.
ATEŞ SIRASINDA ÇOCUĞUN KIYAFETLERİNE DİKKAT!
Çocukta ateş belirtileri görülüyorsa öncelikle kıyafetleri kontrol edilmelidir. Kalın ve hava geçirmeyen giysiler mevcutsa ilk iş çocuğun üzerinin değiştirilmesi olmalıdır. Ayrıca çocuğun vücut sıcaklığını dışarıya iletecek ince kıyafetler tercih edilmelidir.
ATEŞ VÜCUT İÇİN YARARLI UYARANDIR
Ateş, ilk etapta tedirginliğe neden olsa da aslında vücuda, akyuvar sayısını çoğaltma, antikor üretimini ve interferon salgısını arttırma (virüslerin hücrelere saldırmasını önleme), mikropların üremesini yavaşlatma ve bakterilerin demirle beslenmesini engelleme gibi çeşitli faydalar sağlayan bir durumdur. Kısacası ateş, yaşanan hastalığın yalnızca bir parçasıdır. Bu nedenle de ciddi bir durum olmadığı müddetçe vücut için yararlı bir uyarandır. Ayrıca, ateşin derecesi ile hastalığın ağırlığı arasında herhangi bir bağ bulunmamaktır.
VÜCUT SAVUNMA SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİR
Yüksek ateşin nedenleri arasında birçok faktör sıralanabilir. Fakat genel olarak en önemli sebebi enfeksiyonlardır. Çocuklar 5-6 yaşlarına kadar sıklıkla enfeksiyon bağlantılı ateşli hastalıklar yaşayabilir. Bu enfeksiyonlar, vücut bağışıklığında bir problemle karşılaşılmadığı sürece savunma sistemini daha da güçlendirir.
HER ZAMAN TIBBİ MÜDAHALE GEREKMEYEBİLİR
Çocuklarda her ateş yükselmesi hekim desteği gerektirmeyebilir. Ateş, dikkat çerçevesinde anne-baba tarafından da kontrol altına alınabilir. Fakat uzman müdahalesinin gerekebildiği durumlar da olabilir.
Koltuk altından yapılan ölçümlerde ateş 37,5, kulaktan ve makattan ölçüldüğünde ise 38 dereceden fazla çıkıyorsa, çocuğa ateş düşürücü ilaç verilebilir. Ateş değeri 39 derece ve üzerinde seyrediyor ve çocuk direnç sahibi ise ılık duş aldırılabilir. Ayrıca ıslatılmış havlularla çocuğun koltuk altı, diz arkaları, dirsek içleri ve boyun çevresi gibi büyük damarların yüzeye yakın geçtiği yerlere de kompres yapılabilir. Fakat ateşi yükselen çocuk 3 aydan daha küçükse ilk müdahalenin ardından uzman bir hekime başvurulmalıdır."
Düz bir karın için kolay tüyolar

Hemen herkesin hayalini kurduğu düz bir karına sahip olmanın yolu sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizden geçse de kimi zaman bunlar için gerekli vakit kalmayabiliyor.
"Uzun zamandır beklediğiniz arkadaş düğününde istediğiniz elbiseye sığmak istiyorsanız veya sunumunuzun olduğu o iş toplantısında pantolonunuzun kat kat durmasını istemiyorsanız ufak birkaç tüyo ile günü kurtarabilirsiniz" diyen Diyetisyen ve Yaşam Koçu Gizem Şeber, düz bir karına sahip olmak için uygulanabilecek 7 kolay tüyoyu şöyle aktarıyor:
1- Duruşunuzu değiştirin: Gün içerisinde genelde boyun ve sırt kaslarımıza yüklenerek duruyoruz. Karın kaslarımız nerede ise hiç çalışmıyor. Dengeli ve dik bir duruş karın kaslarınızı kullanmanızı sağlayacağı için karnınızı daha düz gösterecektir. Gün içerisinde karın kaslarınızı hafif gergin tutmayı alışkanlık haline getirdiğinizde sadece boyun fıtığı riskiniz azalmaz, düzgün bir beden posturü yakalayarak, daha düz görünen bir karına sahip olursunuz.
2- Su için: Düzenli su tüketimi sindirimin tam olarak yapılmasını ve vücutta kan dolaşımının düzenli olmasını sağlar. Bu da şiş karnınızın ve ödemli bir vücudunuzun olmasını engeller. Günde 1,5-2 litre düzenli su tüketmeye özen gösterin.
3-Kabızlıkla mücadele edin: Tuvalete yeteri kadar vakit ayırmamak, düzensiz su tüketimi, hareketsizlik kabızlığın en büyük nedenleridir. Araştırmalar, stresin kadınlarda daha fazla kabızlığa yol açtığını gösteriyor. Mümkün olduğu kadar sakin kalmaya çalışın ve tuvalette zaman geçirin. Kabızlık probleminiz hâlâ çözülmüyorsa probiyotik yoğurt ve kefirden destek alın.
3- Lokmanızın farkında olun: Yavaş yemek hem sindirimi kolaylaştırarak midenizin şişmesine ve kan şekerinizin hızlı yükselmesine mâni olur hem de daha kolay şekilde ve daha az bir besin ile doymanızı sağlar. Bir lokmayı en az 10 kez çiğneyerek tüketirseniz yılda 3-4 kiloyu fark etmeden verebilirsiniz.
4- Yemekte konuşmaktan ve asitli içecek tüketmekten vazgeçin: Konuşarak yemek ve yemekte asitli içecek tüketmek daha fazla hava yutmanıza sebep olacağından ötürü kendinizi daha şiş hissetmenize ve karnınızın şişmesine neden olur. Sohbeti yemek sonrasına kaydırın ve asitli içeceklerden vazgeçin.
5- Sakız çiğnemeyin: American College of Gastroenterology'nin açıklamasına göre sakız daha fazla hava yutmanıza sebep olarak karın şişliği yaratıyor. Nefesinizi tazelemek istediğinizde nane ve karanfili deneyin.
6- Rahatlayın: Stres vücutta bazı hormonların sentezini değiştirerek daha sık kabız olmanıza yol açar. Aynı zamanda stresle birlikte artan kortizol ile vücudunuz alarm durumuna geçer. Şişkinlik hissinden kurtulmak için her gün en az 20 dakika gerçekten rahatladığınız bir aktivite ile uğraşmanız gerektiği uzmanların ortak görüşü.
Güneş ışığının yeni faydaları keşfedildi

Uzmanlar her ne kadar güneş ışığına gereğinden fazla maruz kalmanın ölümcül cilt kanserine davetiye çıkardığını belirtse, bir yandan da pozitif yanlarını keşfetmeye devam ediyor.
Yapılan son araştırmayla bilinenin aksine bu kez D vitaminlerinin değil, güneş ışınlarının diğer etkileri gözlemlendi. Dikkat çekici araştırmada özellikle nikrit oksitnin hayati önemi gözler önüne serildi.
Bilim insanları, güneş ışınlarının kardiyovasküler sistemimizi korumada ve kendimizi iyi hissememizi sağlayan beyin kimyasalı serotinin üretiminde önemli bir rolü olduğunu ortaya çıkardı.
30 BİN KADIN ÜZERİNDE ARAŞTIRMA
Araştırmalar, 20 yıldır güneş banyosu yapan yaklaşık 30 bin İsveçli kadının yer aldığı çalışmaların verileri ışığında yapıldı.
İsveç'in başkenti Stockholm'deki Karolinska Enstitüsü, güneşten kaçmanın, sigara içmek kadar kötü olduğu sonucuna vardı.
EZBER BOZAN ARAŞTIRMA
Dahiliye Dergisi'nde yayınlanan çalışmaya göre güneş ışınlarına aşırı maruz kalan 100 kadından 1.5'inin 20 yıl içinde hayatını kaybettiği, buna karşın aynı dönem içerisinde güneşten sakınan 100 kadından 3'ünün öldüğü vurgulandı.
Bu veriler, güneş ışınlarına daha fazla maruz kalan insanların, kalp hastalıklarına karşı daha dirençli olduğunu ve kanserle ilişkili olmayan hastalıklara daha az yakalandığını ortaya koydu.
Bunun sebebi, tansiyonu düşüren ve kan hücrelerinin genişlemesini sağlayan nitrik oksitin, güneş ışınlarıyla serbest kalmasına bağlanıyor.
Nitrik oksitin yararı bununla da sınırlı değil. Yeterli düzeyde nitrik oksitin kan dolaşımında bulunmadığı durumlarda insülinin işlevini gerçekleştiremediği, bunun da diyabete neden olduğu biliniyor.
"DENGE KURULMALI"
Bilim insanları, istatistiklere göre dozunda güneş ışığının daha uzun, sağlıklı ve mutlu bir hayata yardımcı olduğuna dikkat çekerken, Southamptan Üniversitesi'nde görev yapan Profesör Feelisch, araştırmanın güneşten kaçmanın da olayı abartmanın da tehlikeli sonuçları olabileceğine dikkat çekerek, insanların bir denge kurması gerektiğini vurguluyor.
Kadınların 3 yenilenme dönemi
Ergenlik, gebelik ve menopoz… Kadınların kendilerine ulaşmaları, bebeklerini kucaklarına alarak bir aile olmaları ve nihayetinde gerçek benlikleriyle tanışmalarını sağlayan 3 muhteşem dönem. Bu dönemler sağlık açısından kimi zaman beraberinde bazı zorlukları ve dikkate alınması gereken süreçleri de getirebiliyor. Bunun en önemli nedeni, bu 3 dönemin de hormon seviyelerini önemli ölçüde değiştirmesi.
Kadınların hayatın her döneminde enerjik olabilmelerinin temelinde de bu değişimler ve 'yenilenme' süreçleri yatıyor. Acıbadem Ankara Hastanesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sarp Özcan, kadının 3 muhteşem yenilenme dönemini, benzer ve zorlu yanlarını anlattı.
Değişimin farkında olan çocuklar daha mutlu bir ergenlik geçiriyor
Genç kızlarda 9-13 yaş arası girilen ergenlik dönemi, beraberinde birçok fizyolojik değişikliği de getiriyor. İlk adet görme ile başlayan bu değişimler arasında en belirginleri; vücut hatlarındaki değişime, ciltte yağlanma artışı, akne oluşumu, kilo ve boy değişimleri olarak sayılabilir.
Ergenlik dönemi ile meydana gelen bu değişimlere hormonlar da eklendiğinde genç kızlar için zorlu bir dönem başlamış oluyor. Dış görünüşlerindeki devrime alışamayan genç kızlarda, bazen ciddi endişeler ve takıntılar gözleniyor. Aileleri tarafından bilinçlendirilen çocuklarda bu dönem daha sağlıklı bir psikoloji ile atlatılabiliyor. Değişim sürecinin farkında olan çocuklar, bu dönemde kendilerine yabancılaşmadan, yeni hallerini daha çabuk kabullenme eğiliminde oluyor.
Fiziksel takıntılar ergenlikte başlıyor
Özellikle kadınlarda görülen fiziksel takıntılar ergenlik döneminde başlıyor ve çocuklar bu dönemde kendileriyle barışık olmayı öğrenemedikleri takdirde bu takıntılar ömür boyu devam edebiliyor. Ergenlik döneminde yaşadıkları değişimler nedeniyle korku ve endişeye kapılan genç kızlar, psikolojik olarak sıkıntılı bir dönem geçiriyorlar. Bununla birlikte ergenlik döneminde aşırı kilo alma ya da ciltte akneler oluşması gibi çocuklar için endişe uyandırıcı belirtiler de meydana gelebiliyor. Ancak dikkat edildiğinde bu belirtilerin ergenlik sonuna kadar tamamen ortadan kalkabileceğinin bilinmesi gerekiyor. Bu dönemde ailelere düşen görev; çocuklarının aşırı kilo almasını veya hiç yemek yememeye meyilli olmasını engellemek. Hiç yememe, az yeme ya da aksine hızla kilo almanın sebep olabileceği hastalıklar konusunda ailelerin dikkatli ve kontrollü olmaları önemli.
Ergenlik reçetesi: spor ve sağlıklı beslenme
Ergenlik döneminde yapılacak en doğru seçim; sağlıklı bir beslenme programı belirlemek ve sporla tanışmak. İyi beslenen ve spor yapan gençler bu dönemi çok hafif ve rahat atlatıyorlar ve gelişimleri, vücut yapıları daha sağlıklı oluyor. İleri yıllarda ortaya çıkabilecek kansızlık, yüksek tansiyon ve diyabet gibi birçok hastalık da bu şekilde engellenebiliyor. Bununla birlikte sporla ve sağlıklı yaşamla tanışan gençlerin; özgüveni gelişiyor, kendileriyle barışık olabiliyorlar ve kendilerini daha mutlu ve enerjik hissediyorlar.
Ergenlik dönemindeki hormon değişimlerinin de körüklediği psikolojik etkilerin kalıcı olmasını ve içine kapanık bir karakter yapısı gelişmesini önlemek için, sağlıklı yaşam büyük ölçüde fayda sağlıyor. Ailelerin de bu dönemde yol gösterici, destekleyici olmaları; kırıcı davranışlardan, aşırı titiz, koruyucu ve ciddi eleştirel durumlardan uzak durmaları gerekiyor.
Hamilelikte 3 farklı duygu dönemi yaşanıyor
Gebelik dönemindeki hormon değişimlerini diğer dönemlerden ayıran en önemli özellik, değişimlerin çok hızlı ve ani başlaması. Östrojen, progenteron ve hcg hormonları çok yüksek seviyelere hızla ulaşıyor. Bu yükselmeler beraberinde fizyolojik ve psikolojik değişimleri de getiriyor. Gebeliğin başında görülen halsizlik, yorgunluk, isteksizlik sıkıntılara neden olabiliyor. İlk 3 aylık dönem geçtikten sonra, anne adayı yine hormonların etkisiyle psikolojik olarak olumlu değişimler yaşamaya başlıyor. Kendisini daha enerjik, daha pozitif duygular içerisinde buluyor. Son 3 aylık dönem ve doğum sonrasında ise artan bir unutkanlık durumuyla karşı karşıya kalabiliyor.
Annenin duygusal değişimi: Psikolojik mi, fizyolojik mi?
Annelik içgüdüsel bir duygu durumu olarak tanımlanabiliyor. Hormonlar, beyinde tüm bölgeleri etkiliyor ve doğumdan hemen sonra prolaktin ve oksitosin hormonun etkisi altında olan annenin bebeğine bağlanmasını sağlıyor. Bu çoğu kez ilk tensel temasla başlıyor. Bu güçlü bağın olması için doğum ekibi, bebeğin hemen anne ile temas etmesini sağlamaya özen gösteriyorlar.
Hamilelikte depresyona dikkat!
Hamilelik döneminde meydana gelen hormon değişikleri beraberinde depresyon riskini de arttırabiliyor. Bu dönemde kadınların sağlıklı bir psikolojik süreç geçirebilmeleri için gebelik öncesinden başlayarak sağlıklı bir yaşam disiplini kazanmış olmaları önemli. Öncesinde ve gebelikte düzenli ve kontrollü hafif egzersizler yapmak, sağlıklı ve dengeli beslenmek, uykuya önem vermek ve eş başta olmak üzere yakın çevreden destek almak depresyona karşı alınabilecek önemler arasında.
Özellikle eşlerin sevecen, anlayışlı, destekleyici yaklaşımı depresyonu engelliyor ya da daha sakin geçmesini sağlıyor. Eşlerin, anne adayının beslenme, uyku ve egzersiz düzenini de takip etmesi ve yardımcı olması önemli. Tüm önlemlere rağmen meydana gelen ve uzun süre geçmeyen depresyon durumunda uzman desteği almak gerekebiliyor.
Doğum öncesi motivasyon önemli
Anne adayı için bilinmezlikler içeren doğum anı, bazı durumlarda gebeler için gereğinden fazla panik nedeni haline gelebiliyor. Özellikle doğumun yaklaştığı dönemlerde hekimin anne adayına doğru ve rahatlatıcı bilgileri tekrar tekrar anlatması önemli. Bu yaklaşımla anne adayı, doğum konusunda daha bilgili hale geliyor ve motivasyonu artıyor. Gebelik motivasyonunda çok önemli bir rol oynayan baba adaylarının bu dönemde, kendi psikolojilerine de dikkat etmesi gerekiyor.
Baba adayları, eşlerinin hamileliğinde çok değişik duygu durumları yaşayabiliyor. Baba olma duygusu, artan sorumluluk hissi, yeni bir yaşam biçimine adaptasyon çabası; beraberinde stres ve panik duygularını getirebiliyor. Bu dönemde eşlerin birbirine destek olması, ortak payda ve zamanlarını arttırmaları ve güç birliği yapmaları iki taraf için de mutlu bir hamilelik döneminin kaynağı olabiliyor.
Menopoz hayatın 3'de 1'ini oluşturuyor
Birçok kadın menopoz dönemine sonun başlangıcı olarak bakıyor ancak menopoz, kadın hayatının en az üçte birlik bir süresinin geçeceği önemli bir dönem. Fizyolojik değişikliklerinin yol açtığı farklı belirtiler ve korkular ortaya çıkabiliyor. Yaşlanma duysu, sağlığı kaybetme endişesi gibi birçok olumsuz duygu yaşanabiliyor. Azalan östrojen nedeniyle değişik derecelerde ateş basmaları, terlemeler, ani sıkıntı hisleri, cinsel istekte azalma, uykusuzluk, kemik gücünde azalma gibi değişiklikler ortaya çıkabiliyor. Bu belirtilerin üstesinden gelmek ve gerekli hormon düzenlemelerini gerçekleştirmek için, bir uzmandan destek almak çok önemli.
Menopoz dönemindeki eşe hastaymış gibi davranmak yanlış
Şüphesiz ki, menopoz dönemi kadınlar için gerek fiziksel gerekse psikolojik olarak zorlu bir süreç. Bu süreçte de eşlerine düşen görevler bulunuyor. Ancak menopoz bir hastalık değil. Bu nedenle erkeklerin eşlerine sanki hastalarmış gibi yaklaşması kadının kendini daha da yetersiz hissetmesine ve değişimleri daha zor kabullenmesine neden olabiliyor. İlgili, şefkatli, sevgili olmanın yanında destekleyici olmak ve eşlerini anlamaya çalışmak bu dönem için faydalı adımlar.
Olumsuz etkiler zamanla kayboluyor
Menopoz, perimenopoz adı verilen bir geçiş sürecinden sonra başlıyor. Kimi zaman ani kimi zaman daha yavaş gelişen bu geçiş dönemi, şikayetleri beraberinde getiriyor. Genellikle ilk birkaç yıl şikayetler yoğun olarak hissediliyor ve sonrasında azalmaya başlıyor. Bu dönemde hormon tedavisi ile birlikte sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz olumlu etkiler sağlıyor.
Rüzgarın bu yıl mobilyalarınıza değmesine izin verin


Her sezon olduğu gibi bu sezonda zamanın ruhuna göre değişen moda ve trendleri ev dekorasyonuna taşıyan mobilya markaları, tüketicilerinin beklentilerine karşılık vermek için son teknolojiyi kullanarak ürünler geliştirmeye devam ediyor. Markalı ürünlerin pazarda daha çok pay sahibi olduğunun farkındalığıyla hareket eden mobilyacılar ise pastadan kendilerine daha çok pay alabilmek için tasarımlarıyla yarışıyor.
Evlerde country rüzgarı…
Bu kapsamda doğal renklerin çiçekli desenlerle kombinlendiği, ahşap detayların ön plana çıktığı mobilyalar, bu sezonunda vazgeçilmezi olurken country ve neo klasik tasarımların hakim olduğu koltuk, kanepe ve oturma grupları evlerde nostalji rüzgarları estirmek isteyenlerin beğenisini kazanacağa benziyor.
Öte yandan klasikleşmiş desenlere ek olarak pastel tonlarının çiçek ve ekose desenleriyle detaylandığı country tasarımlar en doğal malzemelerden üretilirken geçmişi 18. yüzyıla kadar uzanan neo klasik mobilyalar ise antik Yunan tasarımlarını evlere taşımak isteyenlerin beğenisine sunuluyor.
25 Eylül 2016 Pazar
Vücutta oluşan stres ağızda ortaya çıkıyor!

Şehir ve iş hayatına bağlı yaşanan stres, dengesiz beslenme ve hareketsizlik gibi sebepler farkına varmadan diş sağlığımızı kaybetmemize neden olabiliyor. Bu hasar bazen başlangıç düzeyinde olurken, bazen de ilerlemiş safhada olduğu için çok büyük tedaviler gerektirebiliyor. 18-24 Kasım Ağız Diş Sağlığı Haftası'nda Anadolu Sağlık Merkezi Diş Hekimi Gökhan Gerek, son zamanlarda gün içinde de artan diş gıcırdatmayla ilgili önemli bilgiler paylaşıyor.
Modern topluluklarda gündelik hayatın zorlukları sonucu vücutta oluşan stres çoğu zaman etkisini ağızda gösteriyor. Genellikle gece ve bazen de gündüz saatlerinde dişlerimizi sıkıyor veya gıcırdatıyoruz. Bu sorun yıllar içinde dişlerin aşınmasına, kırılmasına ve diş yüksekliğinin azalmasına neden oluyor. Şehir hayatının getirdiği hızlı yaşam, sürekli bir yere yetişme telaşı, aile içinde yaşanan gerginlikler vücudumuzun stresle başa çıkmasını zorluyor. Stresin birçok hastalığın ortaya çıkmasında tetikleyici faktör olduğunu söyleyen Diş Hekimi Gökhan Gerek, stresin ağız içine ciddi zararlar verdiğini belirtiyor.
Stres, diş ve dişeti arasında boşluk oluşmasına sebebiyet verebiliyor
Diş sıkmasına bağlı olarak dişte ciddi hasarlar oluşturuyor. Ağızda stres oluşmaya başladıktan sonra, ilk tepki dişle diş etinin birleştiği düzeyde, dişin boynunda oluşuyor. Stresin diş etine büyük bir boşluk gibi hasarlar verdiğini belirten Gökhan Gerek "Bu durumu kama defekti olarak adlandırıyoruz. Dişle dişeti arasında tırnak girecek kadar bir boşluk oluşuyor ve duyarlılık başlıyor. Ardından dişte aşınmalar, kırılmalar meydana geliyor. Diş minesi kalkarak altındaki, daha yumuşak olan dentin tabakası ortaya çıkıyor. Dişlerde, kesilmiş bir ağaç kütüğünün üzerindeki gibi halkalar görünmeye başlıyor. Kişide çene eklemi ağrıları ve bununla beraber yüz ve boyun ağrıları başlıyor. İşte bu durumda ağızdaki stresi görmek mümkün olur."
40 yaş üstü erkeklerde ağızda stres yaygın olarak görülüyor
Şehir ve iş hayatı gibi nedenlerin yanı sıra depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar, hatalı yapılmış bir dolgu veya porselen kaplama, çok şert ve asidik besinler tüketme gibi faktörler de ağızda stres oluşumuna neden olabiliyor. Bu durumun en çok 40 yaş üstü erkeklerde, özellikle ofis çalışanlarında görüldüğü belirten Gökhan Gerek "Kliniğimize gelen çoğu hasta dişlerini sıktığının farkında olamıyor. Çoğu zaman dişlerinin kısa ve aşınmış görüntüsünden hoşlanmadığı için geliyorlar. Meslek gruplarına baktığımızda bu şikayetle gelen hastalarımızın çoğunun bankacı ve mühendis olduğunu görüyoruz" diyor.
Hastalar "stresli" olduklarını kabullenmek istemiyor
Hastalar genellikle dişlerindeki sıcak-soğuk hassasiyeti sebebiyle kliniğe başvuruyor. Hastaların çoğu sorunlarının temelinde stres olduğunu kabul etmek istemiyor. Kişilerin belirli bir zaman sonra sorunla yüzleştiklerini belirten Gökhan Gerek "Bu hastaların çoğu daha sonra kendileri durumu fark edip tekrar kliniğimize geliyorlar. Çünkü gün içinde dahi dişlerini sıktıklarını sonradan fark ediyorlar" diyor.
Tedavi için öncelikle farkındalık oluşturmak gerektiğini belirten Gökhan Gerek, dişlerin koruma altına alınması gerektiğini vurguluyor. Öncelikle gece koruyucu bir plak uygulaması ile tedaviye başlanıyor. Son yıllarda lazer yardımcı tedavi olarak ağızdaki stresin tedavisine büyük katkı sağlıyor. Ayrıca radyo frekans ve çene eklem içi lavaj denilen yöntemler de başarı ile uygulanabiliyor. Psikolojik destek almak ise sorunun tamamen ortadan kalkmasını sağlıyor.
Hızlı yağ yakmayı sağlayan detoks diyeti
Günümüzün popüler beslenme trendlerinden detoks diyetleri çoğunlukla amacının dışında uygulanmaya başlandı.
"Detoksifikasyonu" yani vücutta arınma sağlamak için ortaya çıkan bu diyetler kilo vermek için kullanılıyor.Ancak detoks diyetleri yanlış uygulandığında vücutta kalıcı hasarlara sebep olabiliyor.
Uzmanlar detoks diyet uygulamak isteyenlerin doktorlarına danışmalarını; diyetisyen kontrolünde bu diyetlere başlamalarını ve kesinlikle egzersiz veya spor yapmamalarını öneriyor.
Bayındır Söğütözü Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü Diyetisyeni Gökçen Ural, detoks diyetlerle ilgili şu bilgileri veriyor;
Detoks diyetler neden uygulanır?
Detoks diyetlerinin amacı; vücudumuzda üretilen kimyasal ve toksik bileşiklerin atımını ya da uzaklaştırılmasını sağlamak. Bunu yaparken de vücudumuz havayı, yiyecekleri ve suyu kullanıyor. Detoks diyetlerinin birçok çeşidi bulunuyor ve besin kaynağı olarak genellikle meyveler, sebzeler, kuruyemişler ve tohumlar kullanılıyor. Hayvansal kaynaklı ürünler, şeker, kafein ve alkol gibi besinsel içerikleri olan yiyecekler de tercih edilmeyen besinler arasında yer alıyor. Detoks diyetlerinde içerik olarak en çok meyve/sebze suları, bitkisel çaylar ve su kullanılıyor. Detoks bilimselliği kanıtlanamamış popüler diyetler arasında yer alıyor.
Detoks diyetler kilo verme amaçlı kullanıldığında nasıl sonuç veriyor?
Detoks diyetler sebze ve meyve tüketimini artırarak posa ve antioksidan alımını yükseltiyor. Vücut ihtiyacı olan vitaminleri, lifleri ve antioksidanları alıyor. Düşük kaloriye sahip bu diyetler kilo verilmesini de sağlıyor. Detoks diyetinde kilo verilmesinin tek nedeni kalori kısıtlamasının yapılması. Bu diyetler zayıflama için kullanılmaması gereken, insan sağlığını riske atan diyetler. Bu tür diyetlerden özellikle hamilelerin, tansiyon, diyabet ve böbrek hastalığı olan kişilerin kaçınması gerekiyor.
Detoks diyetlerin yanlış uygulanmasının zararları nelerdir?
Bu tür diyetlerde özellikle et ve süt ürünleri tüketilmiyor. Bu yüzden vücut açlığa girerek kas kayıplarının olmasına neden oluyor ve ileriki yaşlarda hem kemik kırılmaları ve erimelerine hem de sarkopeni denilen ciddi kas kayıplarına neden olarak; ellerde titreme ve kavrama gücünde zayıflık, yutma güçlüğü ve demans (bunama) gibi hastalıkların ortaya çıkmasına da neden olabiliyor. Detoks diyetlerini zayıflama amaçlı yanlış uygulayan kişilerde kısa vadede baş ağrısı, anksiyete, kas ve sıvı kaybı ve kan şekerinde ciddi düşmeler gibi durumlar ortaya çıkıyor.
Detoks diyetlerine vücudumuzun ihtiyacı var mı?
Vücudumuzda detoksifikasyon işlemini yapan organlarımız var. Detoks diyetleri popüler olmadan önce de karaciğer, akciğer, böbrek ve deri detoksifikasyonu sağlayarak toksinlerin atılmasını düzenli ve olması gerektiği gibi yerine getiriyorlardı.
Detoks diyetlerini uygulamak daha fazla vücudun arınmasına yardımcı olur mu?
Detoks diyetler vücudun arınmasına yardım oluyor tabii ancak fazla dozlarda ve miktarlarda alınan vitamin, mineral ve posa yine bazı hastalıkların oluşmasına neden oluyor. Mesela fazla alınan lif; demir mineralinin emilimini azaltarak anemiye neden olabiliyor.
Uykusuzlukla Baş Etmenin Yolları

Hayatımızda bir şeylerin ters gitmesi, stresli çalışma ortamları, tükettiğimiz besinler ve daha pek çok etken, gece boyu huzursuz saatler geçirmemize neden olabiliyor.
Rahat, deliksiz, dinlendirici bir uykunun özlemini çekiyorsanız aşağıdaki önerilere bir göz atın!
Yatak odanızı davetkar, sıcak ve sevebileceğiniz bir mekana dönüştürün. Odanın dağınık ve dikkat dağıtıcı olmamasına özen gösterin. Yatağınızın ihtiyaçlarınıza uygun olup olmadığından emin olun. Yanlış yatak kas-iskelet sistemi rahatsızlıklarına neden olabilir ve bu da uyku bozukluklarına yol açabilir.
Yatağı uyumak için kullanın. Televizyon seyretmek, bir şeyler atıştırmak, bilgisayarla uğraşmak, çalışmak gibi aktiviteler için yatağı tercih etmeyin. Eğer yatmadan önce kitap okuma alışkanlığınız varsa keyifli içeriğe sahip olanları okumayı tercih edin.
Terapistlerin de genellikle kullandıkları bir yöntem olan "yeniden şartlandırma" yönteminden faydalanabilirsiniz. Bu metodun uykusuzluk sorunu yaşayan insanlar için yatak ile uyku arasındaki ilişkiyi yeniden yapılandırmaları açısından yardımcı olduğu biliniyor. Eğer uykuya geçme konusunda sorun yaşıyorsanız, uykusuz olduğunuz süre içerisinde yataktan kalkıp başka bir odaya geçmeyi deneyin. Böylece yatağı sadece uyku ile ilişkilendirebilmeniz mümkün olur.
Düzenli bir uyku-uyanıklık döngüsü kurmaya özen gösterin. Böylece vücut saatiniz de bu döngüye uyum sağlayacak ve uyku ya da uyanma saatinize göre kendini ayarlayabilecektir. Bunu sağlamanın en güzel yolu da hafta sonlarında bile mümkün olduğunca aynı saatte yatıp aynı saatte kalkmaya özen göstermektir.
Şekerleme yapmaktan kaçının. Gün içerisinde ufak tefek uyku kaçamakları ne kadar cazip olursa olsun, gündüz vakti ufacık bir uyuklama bile gece uykusunu daha da zor hale getirmeye yeterli olabilir.
Öğleden sonra ve akşamları kafein tüketiminizi azaltmayı deneyin; daha az çikolata yemek ya da kola ya da kahve içeren içecekler tüketmek gibi...
Alkol tüketiminizi takip edin. Uyku saatinizin yaklaştığı zamanlarda alkollü içecekler içmemeye çalışın. Gün içerisinde aşırı miktarda tüketilen alkol de uyku düzenini bozabilir ve yetersiz uykuya sebep olabilir.
Gün içerisinde fırsatınız olursa birkaç egzersiz yapmaya çalışın. Yatmadan önce ise yorucu egzersizler yapmaktan kaçının.
Akşamları daha hafif yemekler tüketmeye çalışın. Akşamları yenen ağır yemekler ya da yatağa gitmeden kısa bir süre önce yenen atıştırmalıklar rahat bir uykuya engel olabilir.
Yatma saatiniz yaklaşırken günün stresinden ve kafanızı meşgul eden düşüncelerden uzaklaşmak için kitap okumak, müzik dinlemek ya da güzel bir film izlemek gibi rahatlatıcı aktivitelerle ilgilenin. Bu zihninizin rahatlamasına yardım ederek güzel bir uyku için sizi hazırlayacaktır.
Su içerek iş hayatınızda performansınızı arttırın

İş hayatında başarıya giden yolda suyun önemini unutmamalı ve Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy'un, su tüketimimizi artırmak için verdiği tavsiyeleri dikkate almalıyız.
Yoğun bir tempoda çalışırken, su içmek genellikle unutuluyor. Özellikle masa başında çalışanlar, çay ve kahvenin su yerine geçtiğine inanırken, çayın içindeki tein; kahvenin içindeki kafein maddesinin, vücuttaki suyu kurutarak su ihtiyacınızı artırdığı ifade ediliyor. Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy, yoğun çalışma temposunda su içmeyi unuttuğumuzu, bu nedenle vücudun ihtiyacı olan su tüketimini desteklemek için suyla hazırlanmış içeceklerin de tercih edilebileceğini belirtiyor.
Mikrobiyolojik yönden içmeye uygun, ağır metallerden arındırılmış taze içme suyunu elde edebilmenin en sağlıklı ve mantıklı yollarından biri, arıtılmış içme suyudur. Masa başında çalışanların, önlerinde bir sürahi su bulundurması; ofis dışında çalışanların ise sularını, sağlıklı olan cam şişelerde taşıması Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy'un önemli tavsiyeleri arasında yer alıyor. Bununla birlikte Aksoy, suyu daha çekici hale getirmek için çeşitli tüketim alternatifleri de sunuyor.
Su tüketiminizi eğlenceli hale getirin
Suyunuza ferah bir tat vermesi için saplarından ayırdığınız nane yapraklarını yıkayıp, sürahinin içine atın. Ardından, ince halkalar şeklinde doğranmış limon, portakal ve elmayı kabuklarıyla birlikte suya atarak, sürahinize renk katın. Böylece, masanızda duran su hem lezzetli bir tat alacak hem de renkli bir görüntüye kavuşmuş olacaktır.
İş yaşamınızı kolaylaştırın
Yoğun ve stresli iş hayatında, mutlu olabilmek için çok çaba gösteriyor olabilirsiniz. Kariyer basamaklarını adım adım çıkarken, Waternet Sağlıklı Beslenme Uzmanı Diyetisyen Canan Aksoy, hayatınızın her anında uygulayabileceğiniz tavsiyelerde bulunuyor.
Bağışıklığınızı güçlendirin
Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur. Dolayısı ile başarının sırrı, sağlıklı bir bağışıklık sisteminde gizlidir. Gün içerisinde hazırlayacağınız basit bir çay ile bağışıklık sisteminize her zamankinden daha iyi bakmanız mümkün. Ihlamur, ekinezya, karabiber, karanfil ve tarçını demleyin, içine dörde böldüğünüz bir elmayı ve kabuğu soyulmuş limonu ekleyin. Kaynama noktasına gelene kadar karışımı ısıtın. Sıcak ya da soğuk tüketebileceğiniz bu lezzetli çay ile iş hayatınız her zamankinden daha kolay geçecek.
Antioksidanlı ayran
Öğlen aralarında tükettiğiniz içecekler, gün boyunca şişkinliğe sebep olabilir. Evde kolayca hazırlayabileceğiniz antioksidanlı ayranınız ile öğlen aralarınızı ya da ara öğünlerinizi daha sağlıklı geçirebilirsiniz. 4-5 parçaya böldüğünüz salatalığı ve naneyi yıkayıp, yoğurtla beraber blender'dan geçirip, 2 bardak su ilave ettiğinizde, lezzetli ayranınız hazır olacak.
Sakinleştirici çay
Kabul etmeliyiz ki, iş hayatı oldukça stresli. Gün içerisinde pek çok sorunla karşılaşıyoruz ve sakin kalmak her zamankinden daha önemli bir hal alıyor. Dolayısı ile sakinleştirici çayınızı yanınızdan ayırmamanızda fayda var. Papatya, rezene, melisa ve sarı kantaronu, bir bardak sıcak suyun içinde 3-4 dakika bekletip, süzerek içtiğinizde emin olun ki sinirleriniz yatışacak.
Sağlıklı uyku başarı getirir
Evinize gittiğinizde yeteri kadar uyumanız ve ertesi gün işe dinlenmiş bir şekilde gitmeniz çok önemli. Uyku problemi yaşayan, işe sürekli geç kalan ve masa başında uyuklayanlar için ise akşam yemeklerinden sonra tüketilen 'uyku çayı' birebir. Bir büyük su bardağı ya da kupanın içine kantaron ve rezeneyi koyup, üzerine sıcak su ilave edin. 3-4 dakika demlenmesini bekleyip süzün ve üzerine limon sıkın. Bu lezzetli çay, hem hazımsızlık probleminizi çözecek hem de gece rahat bir uyku uyumanızı sağlayacaktır.
Selülitte Tek Suçlu Kilo Değil!

KadıköyŞifa Sağlık Grubu Ataşehir Hastanesi; Kaliteli Yaşam Direktörü Dr. Yasemin Savaş'ın verdiği bilgilere göre, selülit üç aşamada gelişir:
Birinci aşama: Dolaşım bozukluğu ile başlar. Bunun sonucu damar duvarlarından sızan serum, doku aralıklarında toplanarak doku ödemeni oluşturur. Ödem bir taraftan kan ile yağ hücreleri arasındaki iletişimin aksamasına ve yağ hücrelerinin metabolizmasının bozulmasına yol açarken, diğer taraftan bağ dokusunun yapısının bozularak sertleşmesine yol açar.
İkinci aşama: Selülite özgü portakal kabuğu görünümü ile karakterizedir. Bunun sonucu elastikiyetini kaybetmiş fibröz bantlarla çevrili, aşırı büyümüş yağ dokusu hücrelerinden meydana gelmiş nodüller oluşur.
Üçüncü aşama: Patolojik sürecin devam etmesi sonucu, nodüllerin birbirine yapışarak daha büyük nodülleri oluşturması ve cildin kapitone bir görünüm alması aşamasıdır. Bu aşamada nodüllerin sinirler üzerine basısı nedeniyle ağrı oluşabilir.
Beslenme Yanlışları Selüliti Tetikliyor
Tıpta yaşanan gelişmelere paralel olarak selülit konusundaki teorilerin yenileri de keşfedilmektedir. Beslenmenin bu konuda anahtar rolü olduğu artık kabul edilmiş bir gerçektir. Selülit her zaman çok şişmanlık ve obezitenin sonucu olmamasına karşılık, yağ dokusundaki azalma selülit dokusunda bir iyileşme görülmesini sağlamıştır.
Ve tabii ki beslenmedeki yapılan yanlışların ve özellikle bazı gıdaların selülit oluşumuna hizmet ettiği bilinmektedir. Ya da bazı gıdaların selüliti azaltma veya oluşumuna engel olmada katkısı olduğu.
Örneğin; basit şekeri ve rafine edilmiş karbonhidrat kaynaklarını tüketmemek, günde birkaç kere yeşil çay tüketmek oluşumu engelleyen faktörlendendir.
Slülitlerden Nasıl Kurtulacaksınız?
Selülitte kolajen yıkımını önlemek ve kolajen yapımına destek olmak da tedavide önemlidir.
Üzüm suyu, üzüm çekirdeği ekstresi gibi gıdalar yıkımı önlerken, C vitamini içeren turunçgiller, çilek, brokoli, karnabahar, yeşilbiber, sebze meyveler de kolajen yapımını artırmaktadır.
Kan dolaşımını artırmak da selülitin giderilmesinde etkili bir yöntemdir. Bunun için bol su içmek, sarımsak, soğan, kereviz, muz gibi gıdalardan faydalanmak mümkündür. Ve tabi ki egzersizden...
Dr. Yasemin Savaş ise selülit tedavisinde uyguladıkları yöntemleri şöyle sıralıyor:
"Kliniğimizde selülit tedavilerinde selülitin her evresinde etkili olan tedavi yöntemlerinden de faydalanmaktayız.
Mezoterapi, cryo lipoliz, radyo frekans, presso terapi, ozon tedavisi, ultrason tedavisi, akustik ses dalgaları ile yapılan tedaviler gibi birçok yöntem selülitin her üç aşamasında da en etkili tedavi yöntemlerindendir.
Venöz ve lenfatik dolaşımı düzelterek, dokuda oluşan ödemi önlemekle kalmaz, yağları parçalayıp, ayrıştırarak oluşan nodülleri de küçültüp, zamanla kaybolmalarını sağlar. Bozulan bağ dokusunu yeniden yapılandırarak selülitik görüntüyü düzeltir. Aynı zamanda vücutta lokal yağlanmalarda, sarkmalarda ve vücut şekillendirmede de etkin tedavi yöntemleridir.
Selülitin yağ birikimindeki anormallikle ilgili bir sorun olması nedeniyle, tedavi programları buna uygun bir şekilde özenle yapılmalıdır. Bu yaklaşımla yapılan uygulamalar, kilo kaybını artırır ve tümüyle vücut sağlığında pozitif bir değişim etkisini de beraberinde getirirler. Konforlu ve ağrısız olan bu uygulamalar hekim kontrolünde kişiye özel programlanmalıdır. Tedavinin kalıcılığı konusunda destek tedavilerle birlikte yaşam şeklinin önemi de vurgulanmaktadır.
Seans sayısı selülitin evresine ve kişinin durumuna göre değişmekle birlikte genellikle haftada bir yada iki yapılan 10-12 seanslık bir tedavi programı yeterli olmaktadır. Tekrar oluşumu önlemek açısından rapellerin büyük önemi vardır."
Diyetler Neden Yarım Kalıyor?

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, diyet yapma becerisinin de öğrenebileceğini belirterek şunları söyledi:
"Çevrenizdeki zayıf insanlara bir bakın. Her istediklerini yiyor gibiler ve üstelik kilo almıyorlar. Oysa çok yiyip kilo almamak gibi bir durum mümkün değil. Zayıf insanlar yedikleri miktarı ayarlayabiliyorlar ve kendilerini çok yememe konusunda frenleyebiliyorlar. Üstelik bir kısmı spor yapma alışkanlığına da sahip veya hareketli insanlar; gün içinde karşılarına çıkan her fırsatı kalori harcamak için kullanıyorlar mesela asansöre binmek yerine merdivenleri kullanmayı tercih ediyorlar…"
Doğal Diyet Yapma Becerisi
"Bu insanların zayıf kalmalarındaki temel neden aslında doğal diyet yapma becerileri. Yani bu insanlar diyet yapmayı bir hayat tarzı haline getirmişler; az yemek ve çok kalori harcamak onlar için bir alışkanlık halini almış. Bazı insanlarda bu beceri doğal olarak var, bunda genetik etkenlerden çok çocuklukta edinilen alışkanlıklar önemli. Fakat bazı insanlarda ise bu beceri doğal olarak yok, bu kişiler bu becerileri öğrenmek ve geliştirmek yoluyla edinebilirler."
Öğren, Uygula ve Tekrar Et!
Tüm beceriler gibi, diyet yapma becerisinin geliştirilebileceğini kaydeden Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, bu gelişimin ise üç basamaktan oluştuğunu belirterek şöyle devam etti:
"Öğrenme, uygulama ve tekrar etme… Diyelim ki yüzmeyi öğrenmek istiyorsunuz. Bunun için önce hangi hareketleri yapmanız gerektiğini öğrenmeniz gerekir. Bunu teorik olarak öğrenmeniz yetmez, mutlaka suya girip öğrendiklerinizi uygulamanız gerekir. Sonrasında da yüzmeyi sık sık tekrar etmek gerekir ki beceriniz kalıcı hale gelsin. Diyet yapma becerisi de bu şekilde öğrenilir. Önce neyi yanlış yaptığınızı ve aslında ne yapmanız gerektiğini öğrenmeniz gerekir. Sonra bunu günlük hayatınıza geçirmeniz yani davranışlarınıza yansıtmanız gerekir. Son aşama bu becerileri otomatik hale getirmektir, bunun için de bol bol bu becerileri kullanmanız gerekir."
Hatayı Nerede Yapıyoruz?
Bu beceriyi geliştiremeyen kişiler, yukarıda bahsedilen basamakların herhangi biri yerinde hata yapıyor demektir.
Öğrenme sürecinde yapılan hatalar: Kişi, ne yapması gerektiğini bilmiyor veya yanlış biliyor olabilir. Yanlış diyetler bunun en tipik örneğidir. Kalori kısıtlamasının aşırı yapıldığı, kişiyi aç bırakan, "şok" diyetler kişiye kısa sürede kilo verdirir ama verdiği kiloyu hatta daha fazlasını hızlı bir şekilde almasına neden olabilir.
Uygulama sürecinde yapılan hatalar: Kişi, teorik olarak öğrendiği bilgiyi pratik olarak günlük hayatına geçirmiyor olabilir. Örneğin; kişi diyet yaparken aç kalmaması gerektiği bilgisini öğrendi. Fakat diyetini yaparken öğün atlıyor ve dolayısıyla aç kalıyor. Bu durum kişinin iştahının açılmasına ve dolayısıyla tıkınma atağı yaşayıp kilo almasına neden olur.
Tekrar etme sürecinde yapılan hatalar: Kişi diyet yaparken kendisini aç bırakmaması gerektiğini öğrendi ve gerçekten de öğün atlamadan diyetini uyguluyor. Bir hafta sonra eski yeme düzenine geri döndü. Yani öğrendiği beceriyi tekrar tekrar uygulamadı. Yeni öğrenilen bilgi hızlı bir şekilde silinir ve kişi eski yeme alışkanlıklarına geri döner. Çünkü beyinde bilgi ancak sık tekrar edildiğinde kalıcı hale gelir.
Bilişsel Davranışçı Terapi ile Öğrenilebilir
Sürekli aynı düşünce ve davranış kalıplarını kullanarak bir kısır döngü içinde dönüp durmak kilo vermenizi sağlamaz. Bugüne kadar kilo vermenizi engelleyen veya verdiğiniz kiloyu geri almanıza neden olan düşünce ve davranışlar kalıplarının neler olduğunu ve bunların nasıl değişeceğini öğrenmeniz gerekir. Bu konuda size yardımcı olacak bir psikoterapi türü Bilişsel Davranışçı Terapi'dir.
21 Eylül 2016 Çarşamba
Güzelleşmek için atılması gerekli 10 adım

Estetik ameliyat ile güzel bir görünüme sahip olmak isteyen kişilerin bazen çevresindeki insanların baskısıyla ani ve yanlış operasyon kararı alabildiğini belirten ünlü Estetik, Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Alper Tuncel, operasyon sonrasında istenilen sonuca ulaşılamaması durumunda kişinin büyük bir yıkım yaşabileceğinin altını çiziyor.
Kişinin kendi hür iradesiyle estetik operasyon yaptırmaya karar vermesinin önemini vurgulayan Op. Dr. Alper Tuncel, güzelleşmek amacıyla vücudunda değişiklik yaptırmak isteyen kişilere estetik operasyon öncesinde yapılması gerekenleri 10 adımda sıralıyor.
1. İnce eleyip sık dokuyun
Estetik operasyon için cerrah seçiminde araştırmaya internetten başlamak iyidir ancak sonrasında medya, yayınlar ve çevrenizden gelen yorumlara göre de bir değerlendirme yapılmalı.
2. Listeyi daraltın
Estetik ameliyat yaptıracak kişi kendisine uygun olan maksimum 3-4 cerrahın ismini belirlemeli.
3. Tanınırlık ve bilinirliğin etkisi
Medyada çok fazla yer alan cerrahları körü körüne tercih etmek yerine ihtiyatla yaklaşılmalı.
4. Objektif değerlendirme yapın
Bir plastik cerraha gidilerek estetik yaptırmak istenen bölgeyle ilgili mutlaka profesyonel ve objektif görüş alınmalı.
5. Alternatifleri kontrol edin
Operasyon için görüşmeye gidilen ilk cerrahı diğer alternatiflerle bakmadan tercih etmek yanlış sonuçlar doğurabilir.
6. Yaşın uygunluğu ve doğru zamanı bekleyin
Bazı estetik operasyonları için yaş önemli bir kriter olduğuna değinen Op.Dr. Alper Tuncel örneğin, kepçe kulak için yapılacak ameliyatın okul öncesi dönemde yapılmasını, meme büyütme için 18 yaşın beklenmesini, yüz gerdirme içinse orta yaş ve sonrası dönemlerde yapılmasının uygun olduğunu belirtiyor.
7. Gerçekleşmiş operasyonların fotoğraflarını inceleyin
Yapılacak görüşmede estetik cerrahın önceki operasyonlarından fotoğrafları incelemek için ısrarcı olunmalı.
8. Tüm soru işaretlerini ortadan kaldırın
Yapılacak görüşme öncesinde estetik yaptıracak kişinin kafasında soru işareti kalmaması ve unutmamak için önceden rahatsızlık yaratan tüm sorular kağıda yazabilir. Görüşme sırasında tüm şüpheler sorulara gelecek cevaplarla ortadan kaldırılabilir.
9. Hayalci olmayın ama kararlı olun
Cerrah estetik ameliyat yaptırmak isteyen kişinin önce fotoğrafını çekecektir ve ameliyat sonrasında nasıl olacağını gösterecektir. Gösterilecek görüntü tahminidir. Görüntünüzün fotoğrafınızdan daha iyi olacağına emin olabilirsiniz.
10. Cerrahın ana ilgi alanını bilmek
Her Plastik Cerrah her türlü estetik işlemi yapabilir ama özellikle ilgilendiği operasyonları daha iyi yapacaktır.
Hayatımız boyunca 10 fil ağırlığında yiyecek tüketiyoruz

Doç. Dr. Tamer, California Üniversitesi’nden Dr. Liz Applegate’in başkanlığında yapılan bir araştırmaya göre insanların ömürleri boyunca aldığı kalori miktarını şöyle hesapladı: “1 yıl boyunca kadınların günde 1800, erkeklerin ise 2500 kalori aldığı varsayıldı. Yine günde 1.5-2 kiloluk besin alarak 65-70 yıl yaşadıkları göz önünde tutuldu. Bu hesaplamaya göre bir insan ömrü boyunca neredeyse 10 fil ağırlığında (ortalama 45 ton) yiyecek tüketiyor. Hiç şüphesiz bu yiyecekler, ağırlıklarından çok dengeli tüketilmeleri halinde sağlıklı ve uzun bir yaşam vaat ediyor.”
Doç. Dr. İsmet Tamer, araştırmalara göre bir insanın ömrü boyunca yaklaşık 1 milyon kalori alarak 45 ton yiyecek tükettiğini açıkladı. 70 kiloluk bir yetişkinin günde en az 31 gram protein alması gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Tamer, vejetaryenler için de önemli bir uyarıda bulundu: “Vejetaryen beslenme durumunda vücut için gerekli aminoasitlerin bir şekilde alınması gerekir, bunun için baklagillerle tahıllar birleştirilerek tam protein elde edilebilir.”
Besin maddeleri enerji sağlamada, vücudun gelişmesinde, dokuların ve organların onarımında hayati görevler üstleniyor. Sağlıklı bireyler için doğru beslenme tüyoları veren Herbalife Beslenme Danışma Kurulu Üyesi Doç. Dr. İsmet Tamer, normal beslenme koşullarında yetişkin bir bireyin her yıl yaklaşık bir milyon kalori aldığını ve hayatı boyunca yaklaşık 45 ton yiyecek tükettiğini vurguladı. Doç. Dr. Tamer, California Üniversitesi’nden Dr. Liz Applegate’in başkanlığında yapılan bir araştırmaya göre insanların ömürleri boyunca aldığı kalori miktarını şöyle hesapladı: “1 yıl boyunca kadınların günde 1800, erkeklerin ise 2500 kalori aldığı varsayıldı. Yine günde 1.5-2 kiloluk besin alarak 65-70 yıl yaşadıkları göz önünde tutuldu. Bu hesaplamaya göre bir insan ömrü boyunca neredeyse 10 fil ağırlığında (ortalama 45 ton) yiyecek tüketiyor. Hiç şüphesiz bu yiyecekler, ağırlıklarından çok dengeli tüketilmeleri halinde sağlıklı ve uzun bir yaşam vaat ediyor.”
Kadınların vücudunda daha az su var
Temel besin maddeleri proteinler, karbonhidratlar, yağlar, mineraller, vitaminler ve su olmak üzere 6 gruba ayrılıyor. Bu maddelerin vücutta farklı oranlarda bulunduğunu işaret eden Doç. Dr. Tamer, “Vücudun yaklaşık yüzde 50 - 60’ı sudur, vücuttaki yağ oranı arttıkça su miktarı düşer, azaldıkça su miktarı artar. Bu nedenle kadınların vücudunda daha az su vardır” ifadesini kullandı.
İdeal yağ oranı erkekte yüzde 15 kadında yüzde 22
Vücuttaki ideal yağ oranı seviyesinin erkeklerde yüzde 15, kadınlarda ise yüzde 22 civarında olduğunun altını çizen Doç. Dr. Tamer, “Protein seviyesi ise yüzde 18-20 civarındadır ve kas kitlesiyle orantılıdır, bu nedenle erkeklerde daha fazla protein bulunur. Normalde vücuttaki karbonhidrat düzeyi yüzde 1 civarındadır. Kaslarda ve karaciğerde depolanan karbonhidratlar, özellikle egzersiz sırasında beyin için hayati önem taşıyan bir enerji kaynağıdır” diye konuştu.
70 kiloluk bir insan günde en az 31 gram protein almalı
Vücudumuzun kullanabileceği potansiyel enerji kaynakları olan proteinler, karbonhidratlar ve yağlar, “makro besinler” olarak sınıflandırılıyor. Proteinler vücudun kendini yenileyebilmesi için alınması zorunlu besinler olarak kabul ediliyor. Yaklaşık 70 kilo ağırlığında bir yetişkinin ihtiyaç duyduğu günlük minimum protein miktarının 31 gram olduğunu aktaran Doç. Dr. Tamer, ancak kişilerin vücut ağırlıkları ve metabolik durumları farklı olduğu için günlük protein gereksinimleri de 70-75 grama kadar değişkenlik gösterebileceğini söyledi. Doç. Dr. Tamer, büyüme, hamilelik, egzersiz, yaralanma ve hastalık dönemlerinde ise kişideki protein ihtiyacının artacağını belirtti. Tamer, vücudun büyüme gelişme ve yenilenmesi için günlük ortalama 5 gram azot çıkışı için hesap edilen protein değerine ihtiyacı olduğunu sözlerine ekledi.
Günlük minimum protein ihtiyacı hangi gıdalardan nasıl sağlanır? (31 gram)
100-150 gr az yağlı beyaz peynir
80-100 gr yağsız dana eti
100 gr yağsız tavuk veya hindi eti
200-250 gr yumurta, özellikle beyazı
2 su bardağı yağsız süt
100-120 gr ızgara balık
100 gr fındık veya fıstık
100-150 gr badem
200 gr nohut veya fasulye
100 gr kabak çekirdeği
300 gr yeşil mercimek
Vejetaryenlar baklagille tahılı birleştirmeli
Referans proteinler denilen kolay sindirilebilir ve bütün esansiyel (vücuda gerekli) aminoasitleri (protein yapı taşları) içeren besinlerden alınmasının sağlıklı yaşam için şart olduğuna işaret eden Dr. Tamer, vejetaryen kişilere ise şu önemli tavsiyelerde bulundu: “Vejetaryen beslenme durumunda da esansiyel aminoasitlerin bir şekilde alınması gerekir, bunun için baklagillerle tahılların birleştirilmesi yoluyla (örneğin 1.5 bardak pirinç+ 1 bardak mercimek = 85 gr tavuk) tam protein elde edilebilir.”
Sadece uykulu hissettiğinizde yatağa gidin

Liv Hospital Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ferah Ece kaliteli bir uyku için gece yatmadan önce dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.
Solunumun ve kalp üstünde basınç oluşmasını azaltmak için yemeğinizi yatmadan en az 3 saat önce yiyin.
Akşam yemeklerinde yenilen yağlı, kızartmalı ve baharatlı yiyecekler reflüye de yol açabildiklerinden uykuya dalmayı güçleştirip uyku kalitesini bozacaktır. Yağlı, kızartmalı ve baharatlı yemeklerden kaçının.
Yatmadan en az 4 saat önce alkol alımını kesin. Aşırı alkol solunumu baskılar ve uykuda solunum durmalarının sıklığını ve ağırlığını artırır. Alkol ve uyku ilaçları, kas gevşetici, anksiyete önleyici, ağrı kesici gibi ilaçlar, üst solunum yolu kaslarında gevşemeye yol açıp hava yolu tıkanmasına neden olabilirler.
Sigaranın neden olduğu tahrişin, horlama ve apne ağırlığını arttırdığı düşünülür. Sigaranın bırakılması uykuda solunumun düzelmesinde çok yardımcıdır. Uyarıcı madde içeren kahve, kola, çikolata gibi gıdalardan özellikle saat 17:00'den sonra uzak durun.
Sadece uykulu hissettiğinizde yatağa gidin.
Sırt üstü yatma boyun ve boğazdaki yumuşak dokuların arkaya doğru kaymasına ve bunun sonucu olarak hava yolunun daralmasına ya da tam tıkanmasına yol açar. Sırta yerleştirilecek yastıkçıklar ya da pijamanın arkasına dikilecek bir cebe yerleştirilen tenis topu hastanın sırt üstü yatmasını engelleyebilir.
Sıcağa hassas kişilerin genel kanının aksine yatak odalarında dikkatli kullanılan klimalar uyku kalitesini artırır ve hastalıklara yol açmaz. Ancak filtrelerin sık temizlenmesi veya değiştirilmesi ve nem oranının çok düşürülmemesine dikkat edilmelidir.
Kitap okumak, gevşeme sağlayacağı için uykunun gelmesine yardımcı olur.
Özellikle yaşlılar eklem problemleri olanlar, artrozu bulunanlar kalp ve akciğer hastalığı olanların vücuda destek sağlayan rahat yatak ve yastıklarla yatmaları uyku kalitesini artırır. Kemik, kas ve eklem hastalığı olanların ortopedik yatak ve yastık kullanması gerekir.
Pamuklu kumaş hava akımına izin verdiği için çarşaf, nevresim kılıfı ve yastık kılıflarınız pamuklu olsun.
Yatmadan 1 saat kadar önce duş alabilirsiniz.
Yatmadan önce bir bardak süt içmek fayda sağlayacaktır.
Kronik Hastalığınız Anne Olmanıza Engel Olmasın

Memorial Hizmet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü'nden Op. Dr. Hüseyin Mutlu, kronik hastalıkları olan anne adaylarının dikkat etmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.
Hamile kalmayı planlıyorsanız mutlaka doktor onayı alın
Kronik hastalıkları olan kadınların anne olmaya karar vermeden önce hastalığını takip eden uzman tarafından mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Kullanılan ilaçların bebek üzerine etkileri ve varsa daha az yan etkisi olan ilaç alternatiflerine geçmek için karar verilebilir. Hamilelikte anne adayının kullandığı ilaçların olası etkilerinin araştırılması ve bebeğin anne karnında detaylı olarak incelenmesi gerekir. Doğum şekline de var olan hastalığın etkilerine göre karar verilebilir.
Kronik böbrek hastaları nakil sonrası bebeklerini sağlıkla dünyaya getirebiliyor
Kadınlarda böbrek fonksiyonları yetersiz ise hamilelik önerilmemektedir çünkü hamilelik böbrek işlevlerini daha da bozabilmektedir ve diyaliz sıklığının arttırılması gerekebilir. Böbrek nakli geçiren kadınlar doğru takiple konforlu bir hamilelik dönemi geçirebilmektedir Özellikle ideal zamanın planlanması önemlidir. Nakilden 1 ile 3 yıl arası olan süre ideal zamandır. Böbrek fonksiyonları değerlendirildikten sonra kullanılan ilaçların değişikliği hamilelik öncesinde veya ilk haftalarda yapılmalıdır. Hamilelikte hem kadın hastalıkları ve doğum hem de nefroloji uzmanı takibiyle kontrollere devam edilir. Doğum yöntemi ile ilgili karar verirken, anne adayının böbrek işlevleri ve bebeğin durumu değerlendirilir.
Diyabetli hamilelerin bebekleri iri olabilir
Diyabet hastası kadınların hamilelik planlamasında kan şekeri takipleri daha büyük titizlikle yapılmalıdır. Yapılan çalışmalarda hamilelik öncesi şeker düzeyinin normal sınırlarda olması ile bebekte anomali riskinin azaldığı gösterilmiştir. Düzensiz şeker düzeyleri ile hamileliklerde özellikle beyin omurilik gibi organlarda anomali riski arttığından hamilelik öncesinde mutlaka folik asit kullanılmalı ve hamilelikte rutin anomali taramasının yanında bu organların anatomisi özellikle değerlendirilmelidir. Annedeki şeker hastalığı, bebek üzerine büyüme etkisi yapan pankreasındaki insülin salınımını uyardığından bebekler normalden iri olabilir.
Kalp hastası anne adayları bol bol dinlenmeli
Hamilelik sürecinde dolaşan kan miktarı yarı yarıya artar. Kalbin hem atım sayısı hem de pompaladığı kan miktarı da artış göstermektedir. Kalbin faaliyet düzeyi özellikle 8 ayda maksimumdadır ve kalbe yüklenme olabilir. İstirahat ve düzenli kontrol çok önemlidir. Eğer kalpte ritim bozuklukları varsa doğum sürecinde yoğun bakım şartları iyi olan bir merkez seçilmelidir. Kalp hastalıklarında başka bir engel yoksa normal doğum tercih edilir.
Epilepside ilaçların dozu çok önemli
Epilepsi ilaçlarının bir bölümünün bebekte doğuştan anomali riskini arttırdığı bilinmektedir. Hamilelik planı yapılırken bebeğe en az etkili olan ilaç türü önceden seçilir ve hamilelikte kan düzeyleri takip edilir. Epilepsi, normal doğum için engel değildir.
Tiroid hastalığında sıkı takip gerekiyor
Anne adayındaki tiroid hastalığı kontrol altına alınmadığında bu durum bebekte tiroid bezinin gelişmesini engelleyebilir. Bu nedenlerden dolayı bebek planı yapan anne adaylarının tiroidini kontrol ettirmeleri önerilmektedir. Tiroidin az çalıştığı durumlarda verilen tiroid hormonu tedavisinin bebeğe zararı yoktur. Tiroidin çok çalıştığı durumlarda ise bazı ilaçlar hamilelikte bebeğe sorun yaratabileceğinden uygun ilaç seçimi yapılması gerekir.
Ergenlik Çatışmalarına Doğru Çözüm

ERA Kolejleri PDR Bölümü'nden Psikolojik Danışman Medine Karadağ, ergenlik döneminde yaşanan sorunları atlatmak için genç ve ebeveyn iletişiminin büyük önem taşıdığına işaret ediyor. Karadağ, aile içi iletişimi kuvvetlendirmeye yardımcı olacak önerilerini anne babalar ile paylaştı.
Aile içi iletişim; aile bireylerinin sözel ve sözel olmayan davranışları ile verdikleri tepkileri, mesajları kapsar. Bu iletişim doğru şekilde sağlandığında, insanlar karşısındakinin duygu ve düşüncelerini anlayabilir hale gelir. Bu yüzden etkili iletişim sadece kendini ifade etmekten değil aynı zamanda söylenenleri dinleyebilmekten geçer. Çocuklarımıza pozitif bir bakış açısıyla yaklaşmak, büyüme ile ilgili sancıların, çatışmaların ortaya çıkmasını ve derinleşmesini önleyecektir.
Duygularını İfade Edebilsin
Çocuğun rahat edebileceği, duygularını açabileceği bir ortam yaratın. Bunun nasıl yapılacağını öğretmek için ebeveynler ilk adımı atabilirler. Çocuğunuza "Seni seviyorum", "İyi çalışmalar" gibi pozitif cümlelerle konuşarak iyi model olabilirsiniz. Ebeveynler herhangi bir çatışma anında "İlle de benim söylediğim gibi olacak, çünkü ben büyüğüm ve en doğrusunu bilirim!" demek yerine, gencin de görüşünü dinleyip gençle işbirliği yaparlarsa uygun bir çözümde anlaşılabilirler.
Gençle İletişim İçin Zaman Yaratılmalı
Çocuğunuza zaman ayırmakta ihmalkâr davranmayın. Çocuğunuza kendini nasıl hissettiğini sormayı alışkanlık haline getirin. Çocuğunuzun mahremiyetine saygı duyun. Mahremiyet çocuğun bireyselleşmesini sağlar. Onun mektuplarını, yazışmalarını ya da günlüğünü okumak, telefon konuşmalarını gizlice dinlemek saygısızlıktır. Bu tür davranışlar, çocukla aranızda "açık iletişim" kurulmasına engel olur. Unutulmamalıdır ki bireyler kendilerine saygı duyanlara saygı duyarlar.
Nasihat Vermek Yerine Örnek Olun
Çocuklarınız sadece söylediklerinizi değil yaptıklarınızı da yaparlar. Kitap, gazete okuyorsanız onlar da okumak isterler; sigara ya da alkol gibi alışkanlıklara sahipseniz onlar da bu alışkanlıkları doğal karşılayıp hayatlarına alabilirler. Birçok aile, çocuğu ile alkol ve diğer maddelerin kullanımını konuşmaktan kaçınır. Çocuğunuz böyle bir problem yaşayana kadar beklemeyin. Çocuğunuzu bu tür konular ve olası sonuçları hakkında bilgilendirin. Spor, müzik, tiyatro gibi daha sağlıklı etkinliklere katılmasını teşvik edin. Bu yaş grubundaki kişiler bir yere ait olma isteğinde olurlar. Dolayısıyla iyi bir yere ait olmadığında kötü bir yere ait olma ihtimali yükselecektir.
Güzel Arkadaşlıklar Kurmasını Teşvik Edin
Çocuğunuzun arkadaşları hakkında bakış açınızı değerlendirin. Sonra belli arkadaşları seçmeye zorlamadan nasıl yardımcı olabileceğinizi düşünün. Çocuğunuzu arkadaşlarıyla birlikteyken gözlemleyin ve başkalarına karşı yanlış hareketleri olup olmadığına bakın. Bu konuda onunla konuşurken olumsuz davranışlarının yanı sıra olumlu davranışlarına da işaret edin. Eğer çocuğunuzun hiç arkadaşı yoksa arkadaş edinmesi için birlikte çaba gösterin. Arkadaşı olmadığı için neler hissettiğini ifade etmesine destek olun. Arkadaşlıklarını onaylamadığınızda, niye problemli ve istenmeyen kişilerle arkadaş olduğunu anlatması için çocuğunuzu yüreklendirin. Kendi deneyimlerinizi, arkadaş ilişkilerinizdeki sorunları, bunları nasıl çözdüğünüzü açıklıkla anlatın. Ona da kendini ifade etmesini öğretin, kendi duygu ve düşünceleri olmasını destekleyin ki sizinle iletişim kurmaktan çekinmesin.
Çocuğunuzla Etkili İletişim İçin 7 Altın Kural
Çocuğunuzu sevmeniz ve bunu hissettirmeniz her şeyden daha değerli
Çocuğunuzla empati kurun.Konuşurken onu dinlediğinizi ve anladığınızı gösterin.Çocuğunuzla iletişim kurarken aynı anda başka bir şeyle ilgilenmeyin.Fikirlerine saygı gösterin.Çocuğunuzun sözünü kesmeyin, düşüncelerinizi konuşması bittiğinde aktarın.Konuşulan konu her ne olursa olsun hafife almayın
Kahve İçmek Ömrü Uzatıyor Mu?

İki yüz bin sağlık çalışanı üzerinde 30 sene boyunca yapılan bilimsel bir araştırmanın sonuçlarına göre; günde 3-5 kupa kahve içenlerin, içmeyenlere oranla kalp hastalıkları, şeker hastalığı, parkinson gibi nörolojik hastalıklardan ölme riskinin ortalama %15 daha az olduğu ortaya koyuyor. Erkeklerde bu etkinin %12, kadınlarda ise %16 olduğu düşünülüyor. Geçmişte İngiltere'de dört yüz bin kişi üzerinde yapılan başka bir araştırmada da aynı sonuçlara ulaşılmıştı.
Eğitiminin bir bölümünü Oxford Brookes'ta tamamlayan Diyetisyen Gizem Şeber kahve ömrü nasıl uzatabilir, depresyon riskini azaltır mı, kimler kahve içmemeli gibi soruların yanıtlarını veriyor.
KAHVE ÖMRÜ NASIL UZATIYOR OLABİLİR?
Bilim adamları kahvenin; vücutta iltihaplanmayı azaltarak ve daha iyi bir kan şekeri dengesi yaratarak bu etkiyi yarattığını düşünüyorlar. Kahvenin antioksidan yani vücudu zararlı maddelerden temizleme etkisinin de payı olduğunu belirtiyorlar.
DEPRESYON RİSKİNİ AZALTIYOR
Harvard Üniversitesi'nin açıklamasına göre, kahve bütün bu olumlu etkilerinin yanı sıra depreyon riskini %20'ye kadar, intihar riskini ise %53'e kadar azaltmaya yardımcıdır. Ancak aşırı miktarda yani günde 5 kupadan fazla kahve tüketiminin anksiyete yaratabileceği birçok sağlık otoritesi tarafından açıklanmıştır.
SİGARA İÇENLERDE DURUM NEDİR?
Yapılan bilimsel çalışmada sigara içmeyen kişiler yer almıştır. Bu nedenle sigara içenlerde kahvenin yaşam süresi üzerine etkisi bilinmiyor.
KİMLER KAHVE İÇMEMELİ?
Reflü, ülser, gastrit gibi sindirim sistemi problemi olanlar, akut veya kronik ishali olanlar, hipertansiyon hastaları ve yüksek kolesterolü olanların kahve içmemesi gerekir. Kan potasyum seviyesi yüksek olanların, karaciğer veya böbrek problemleri yaşayanlarında kahveden uzak durması gerekiyor.Yine gebelik ve emzirme döneminde kahve tüketimi sakıncalıdır.
NASIL BİR KAHVE? NE KADAR KAHVE?
Kahvenin olumlu etkilerinden yararlanırken kilo almamak için; kremalı kahvelerden kaçınmakta fayda var. Çünkü bir büyük boy kremalı kahvenin kalorisi neredeyse bir hamburger menüye eşittir. Bunun dışında şekersiz kahve en iyi tercihken, az miktarda süt ilave edilmesi çok sakıncalı bir durum değildir. Günlük kafein limiti de düşünüldüğünde günde 3 kupa kahveyi aşmamak sağlık açısından en idealidir.
SAĞLIKLI YAŞAM TARZINA EKLEYİN
Amerika Ulusal Sağlık Komisyonu; kahvenin tek başına ömrü uzatmak konusunda mucize olarak görülmemesi gerektiğini; sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, sigarasız bir hayata destek olarak kullanılabileceğini belirtmiştir.
Menopozla birlikte sık görülen 7 hastalık

Kadınların en doğal süreci olan menopozun neden olduğu rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirme yapan Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; " Kadınların bir kısmı ateş basması, gece terlemesi gibi belirtiler yaşarken bir kısmı daha ciddi sağlık problemleri ile karşılaşırlar. Kendinizi bu problemlere karşı nasıl koruyacağınızı bilmelisiniz" dedi.
Genelde menopoz 45-55 yaş aralığında görülüyor. Östrojen, FSH, LH, AMH gibi hormon testleri ile menopoz süreci hakkında bilgi sahibi olunabiliyor. Menopoz kabusu; vitaminler, hormonlar ve çeşitli kremlerle atlatılmakla birlikte ateş basması, gerginlik, gece terlemeleri, kilo alımı azaltılabiliyor.
Semptomların geçici bir süre yaşandığını belirten Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; "Kendinizi şımartmalı ve bu süreyi daha hafif atlatmaya çalışmalısınız. Hormon destek tedavisi ile belirtilerin önüne geçebilirsiniz. Yaşınız ve menopoza giriş zamanınız hormon destek tedavisi ve risk artışınızda önemli role sahiptir. Doktorunuzla konuşup kişisel riskinizi hesaplatmalısınız" dedi.
Menopoza Bağlı 7 Sürpriz Sağlık Problemi Nelerdir?
Kadınların bir kısmı ateş basması, gece terlemesi gibi belirtiler yaşarken bir kısmı daha ciddi sağlık problemleri ile karşılaşıyor. Bu problemler arasında Osteoporoz, Pelvik organ sarkması, Karaciğer rahatsızlıkları, Otoimmün hastalıklar, gözde kuruma, görme kaybı, uyku apnesi yer alıyor.
Osteoporoz: Kemik erimesi sonucu oluşan kırık menopoz döneminde sıklıkla görülüyor. Menopozda olan kadınlar, osteoporoza bağlı kemik kırığı riskinde %50 artış gösteriyor.
Pelvik organ sarkması: Pelvis tabanını oluşturan kasların zayıflaması sonucu görülüyor. Bu durum idrar kaçırma, tutuk idrar yapma, pelvik bölgede rahatsızlık ve sarkma hissi, yürürken zorlanma, sık idrar yolu iltihapları ve cinsel işlev bozukluğuna yol açıyor. % 41-50 kadında farklı seviyelerde sarkma görülüyor.
Karaciğer hastalıkları: Genç yaşlarda karaciğer; alkol, enfeksiyon ve fazla yağ tüketimiyle oluşan hasarı kolaylıkla yeni ve sağlıklı hücre oluşturarak onarabiliyor. Menopozda östrojen hormonundaki azalma sağlıklı hücre oluşumuna engel olarak hasarı yara izi dokusu ile onarmaya çalışıyor. Östrojen ayrıca mitokondri ve karaciğer hücrelerini de koruyor. Azalan östrojen karaciğer de yaşlanmayı artırıyor. Rutin kan tahlilleri ile karaciğer harabiyetini kontrol altında tutmak gerekiyor.
Otoimmün hastalıklar: Mutsuz ve yorgun hissetme, ateş basmaları normal menopoz belirtileri arasında yer alıyor. Ancak aynı zamanda Multipl Skleroz, Lupus, Romatoid Artrit gibi otoimmün hastalıklar içinde sinyal olabiliyor. Östrojen hormon düşüklüğü vücutta iflamasyon artışına neden oluyor.
Gözde kuruma: Sadece östrojen değil menopoz sırasında azalan testosteron seviyesi de sıkıntılara yol açıyor.
Duyma kaybı: Yaşla beraber duyma kaybı görülüyor ancak menopoza giren kadınlarda bu problem çok daha hızlı oluşuyor. Çünkü östrojen koklea (iç kulağın işitsel kısmı) da önemli rol oynuyor. Yüksek sesten uzak durulması gerekiyor. Yapılan çalışmalarda, duyma kaybı riskinde; düzenli egzersiz ile %17, beta-karoten tüketimi ile %12 azalma saptanmıştır.
Uyku apnesi: Menopoza giren kadında uyku apnesi riskinde 3 buçuk kat artış gözlenmiştir. Diyabet ve felç için de risk menopozda artıyor.
Kimlere hormon tedavisi uygulanmalı?
Risklerine rağmen menopoz belirtileri için en uygun tedavi sistemik östrojendir. Sağlıklıysanız ve;• Şiddetli ateş basmaları ve diğer menopoz belirtileri varsa,• Kemik yıkımınız fazla ve diğer tedaviler fayda sağlamadıysa,• 40 yaşından önce menopoza girdiyseniz hormon tedavisinin faydaları riskinden ağır basar.Hormon Desteği Ne Kadar Güvenli?
Erken menopoza girdiyseniz veya overleriniz alındı ve 45 yaşına kadar hormon desteği kullanmadıysanız;• Osteoporoz• Koroner kalp hastalığı• Erken ölüm• Parkinson benzeri belirtiler• Anksiyete veya depresyon riskiniz artmaktadır.Yaşınız ve menopoza giriş zamanınız hormon destek tedavisi ve risk artışınızda önemli role sahiptir. Doktorunuzla konuşup kişisel riskinizi hesaplatmalısınız.
Şu anda Amerika ve İngiltere'de 6 milyon kişi hormon desteği kullanıyor. Hormon tedavisinin riski östrojenin tek başına ya da progestinle birlikte verilmesine, kadının menopoz yaşına, östrojenin dozuna ve kişinin kardiyovasküler, kanser ve aile hikayesine bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Hormon destek tedavisi öncesi kadın üreme organları ve meme muayenesi yapılması gerektiğine dikkati çeken Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; "Hastada yapılması gereken biyokimyasal testler arasında Tam kan sayımı, Tam idrar tetkiki, Sedimentasyon, Lipid profili, Glukoz, Karaciğer fonksiyon testleri, Böbrek fonksiyon testleri, Kemik markerları ve Gaitada gizli kan yer alıyor" dedi. Hormon destek tedavisinin uygun olmadığı durumlar ise Karaciğer ve böbrek hastalığı, Akut derin ven trombozu, damar tıkanıklığı hastalıkları, kalp hastalığı, meme kanseri ve rahim kanseri olanlar olarak sıralanıyor.
Hormon Destek Tedavisi Kullanıyorsanız Riskinizi Nasıl Azaltabilirsiniz?
Kendiniz için en uygun ürünün ve metodun kullanılması gerektiğini dile getiren Elab Laboratuvarları Uzm. Dr. Tuğba Özülkü Sürenkök; Hormon desteğinizi; tablet, yapıştırmalı flaster, jel, vajinal krem ya da rahim içi spiraller şeklinde kullanabilirsiniz. Kullandığınız tedavi dozunu mümkün olan en düşük seviyede tutun. 45 yaş üstü iseniz kullandığınız tedaviyi etkin en düşük dozda ve sürede sınırlamalısınız. Kan tahlilleri, mamografi gibi testlerle riskinizi kontrol altında tutmalısınız." dedi. Günlük rutininize de fiziksel aktivite ve egzersizi, sağlıklı gıdayı eklemeniz gerekiyor.
20 Eylül 2016 Salı
Baş ağrıları doğru nefesle giderilebilir

Dr. Sinan Akkurt, "Doğru nefes alıp verdiğinizde vücutta fizyolojik denge sağlanabilir. O zaman da baş ağrılarını hafifletme şansımız olur. Bununla birlikte öfke, kızgınlık, kaygı gibi psikolojik nedenli baş ağrılarında doğru nefes teknikleri uygulandığında kişi sakinleşir, baş ağrısı kesilebilir." dedi. Dr. Akkurt, baş ağrılarında ilaçtan önce 7-1 nefes tekniğine başvurulmasını önerdi.
"Anksiyete, panik atak gibi şikayetlerde de yavaş nefes alarak rahatlama, sakinleşme sağlanabilir. Adrenalin, bilindiği gibi kaygı, korku gibi durumlarda artar; yavaş nefes alıp verdiğimizde adrenalin salgısı da azalacaktır." diyen Dr. Sinan Akkurt, "Tabi ki tek başına nefes teknikleri ile psikiyatrik rahatsızlıklar tedavi edilebilir demiyorum, sürece destek olur diyorum. Şu anda başınız ağrıyorsa 7-1 nefes tekniğini uygulayabilirsiniz." şeklinde konuştu.
Dr. Akkurt, önerdiği 7-1 nefes tekniğinin özellikleri ve uygulanışını şöyle özetledi: "Özellikle sakinleşmek amacıyla uygulanır. Baş ağrısı, panik atak, anksiyete gibi rahatsızlıklarda şikayetlerin azalmasına katkı sağlayabilir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesine destek olur. Kronik yorgunluk sendromunu engelleyebilir. Nefesi alış ile veriş süresini eşitlememiz gerekir. 7'ye kadar sayarak nefes alınır, 1 saniye beklenir (nefes tutulur), 7'ye kadar sayarak nefes verilir."
Günlük hayatımızda doğru nefes almıyoruz
Doğru nefes alındığında akciğerlerin tam kapasite ile çalıştığına dikkat çeken Dr. Akkurt, "Nefes almayı solunum yapmak; çoğunlukla ağzımızdan hava alıp vermek olarak biliyoruz. Oysa doğru nefeste, burundan çekilen hava karnı şişirir. Doğru nefeste diyafram, karın kasları gibi akciğerimizi çevreleyen kasların da çalıştırılması sağlanır. Özellikle diyafram kasıyla derinlemesine solunum yapılmalıdır. Derin bir burun solunumu alınır, karın şişirilir. Karın solunumu, akciğerlerimizin tam kapasite ile çalışmasını sağlayacak bir yöntemdir. Yeni doğan bebekleri gözünüzün önüne getirin; onlar nefes alırken karnı şişer ve burun kanatları hafif oynar. Doğuştan doğru nefes yeteneğiyle doğuyoruz, ancak sonradan işin kolayına kaçıyoruz." dedi.
Cep Telefonu Kullanma Yaşı Yediye Düştü

ESET tarafından yapılan ankette, çocukların dijital ve fiziksel hayata ilk adım atmaları için uygun olan yaşın ne olduğu Amerika, İngiltere, Almanya ve Rusya'daki ebeveynler arasında karşılaştırıldı.*
ESET Güvenlik Uzmanlarından Ondrej Kubovič'e göre anket sonuçlarından çıkan önemli bir bulgu, çocukların çok erken yaşta modern teknoloji ile etraflarının sarılmasından ebeveynlerin mutlu olmaması. Bu bakış açısı, dört ulustan katılımcıların çoğunluğu tarafından kabul edilen küresel bir fikir birliği olarak öne çıkıyor.
Evin anahtarı 7 yaşındaki çocuğa teslim
Anketin bulgularına göre - fiziksel gelişime baktığımızda - çocuklar kendi ev anahtarlarına Amerika'da 10 yaşında, İngiltere'de 9 yaşında, Almanya'da 8 yaşında, Rusya'da ise 7 yaşında kavuşuyor. Dijital tarafa bakıldığında ise çocukların 9 yaşından itibaren ebeveynlerinden bağımsız ya da denetimsiz şekilde internet kullanmaya başladıkları ortaya çıkıyor. Sadece Rusya'da bu veri 8 yaş olarak tespit edildi.
Sosyal medyaya başlangıç yaşı
Ankete katılan ebeveynler, çocuklarının ilk sosyal medya hesabına sahip olma yaşının 10 yaş olduğunu bildirdi. Rusya'da bu yaş daha da küçük, 8 yaş şeklinde çıktı. Oysa pek çok popüler ağın, hesap sahibi olabilmek için yüksek resmi yaş sınırları var. Facebook ve Twitter için 13 yaş,Rus VKontakteya da Youtube için 18 yaş sınırı söz konusu.
Cep telefonu kullanım yaşı
Çocukların kendi cep telefonlarına sahip olma yaşı Amerika, İngiltere ve Almanya'da 8 yaş, Rusya'da ise 7 yaş olarak görülüyor. Çocukların, telefon ya da tabletlere ebeveynlerinin denetimi olmadan uygulama yüklemeye başladıkları yaş ise Almanya'da 10, Amerika ve İngiltere'de 9, Rusya'da 8 yaş olarak görülüyor.
Ebeveyn kontrolü
ESET anketine göre, çocukları siber dünyada korumak söz konusu olduğunda İngiliz aileler, diğerlerine göre daha korumacı olarak öne çıkıyor. İngiliz ebeveynlerin %72.8'i ESET Parental Control gibi ebeveyn kontrol uygulamalarını kullanıyor. En düşük oran ise Almanya'da görülüyor. Ebeveynlerin sadece %33.5'i çocukları online durumdayken neler yaptığını gözlemleyebilecekleri çözümler kullanıyor.
* ESET'in talebiyle Google Tüketici Anketi (Almanya, İngiltere ve Amerika) ve Merku Anketi (Rusya) her bir ülkede bulunan 14 yaşına kadar gelmiş çocuk sahibi 1,000 ebeveyn üzerinde 2016 Ocak ayında yapıldı.
Olumsuz duygu ve düşüncelerden kurtulma yöntemleri

Olumsuz duygu ve düşüncelerden kurtularak zihninizi temizleyebilir ve bu sayede üzerinizde baskı oluşturan manevi yüklerden kurtulabilirsiniz. Bunu yeni bir psikoloji dalı olan pozitif psikoloji ile başarabilirsiniz.
Pozitif psikolojinin üzerinde durduğu tek şey insanlara zihin temizliği konusunda yardımcı olmak. Pozitif psikoloji, insanların hayatlarında meydana gelen olay ve durumlarla ilgili zihinlerinde oluşturdukları bazı yargılardan kurtulmalarına yardım ederek, bu kişilerin olumsuz düşüncelerden uzaklaşmasını sağlıyor.
Mutsuzluğun kökeninde depresif bir ruh halinin bulunduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, pozitif psikolojide kullanılan tekniklerle zihinsel detoks yöntemlerini anlattı:
Her güne üç güzel şey: Bir hafta boyunca her gün, hayatınızda iyi giden şeyleri sebepleriyle birlikte bir kağıda yazmaya çalışın.
Güçlü kişilik özelliklerini kullanma: Güçlü olduğunu düşündüğünüz kişilik özelliklerinizi yazın (örneğin yaratıcılık ya da sadakat gibi) ve sonra bu özelliklerinizi her gün farklı bir şekilde kullanmayı deneyin.
Beş dakikalık yok etme seansı: Her hafta beş dakikanızı ayırın ve zihninize gelen bütün olumsuz düşünceleri tek tek bir kağıda yazın. Sonra o kağıdı yırtın ve yok edin.
Sevgiyle ve nazikçe kendinizle konuşun: Kendinizle konuşun ve sizi mutsuz eden şeyi sırtınızdan atın. Üzüntü ya da sıkıntıları taşımaya devam etmek sadece daha fazla strese sebep olur, stres de vücutta daha çok serbest radikallerin ve toksinlerin açığa çıkmasının sebebidir.
Masanızı, gardırobunuzu, arabanızı temizleyin: Nerede çok vakit geçiriyorsanız orayı derleyip toparlayın. Bu temizlikle birlikte gelen enerji ve yenilenme hissi bedeniniz, zihniniz ve ruhunuza çok iyi gelecek. Derli toplu alanlar eşittir derli toplu bir zihin.
Zorla bir şey yapmayın: Bir şeyi yapmaya direniyorsanız, o zaman onu yapmamak için kendinize izin verin. Bir şeyi yapmaya direnç gösteriyorsak bunun mutlaka bir sebebi vardır. İç sesinize kulak verin. Kendinize ne yapmaktan hoşlandığınızı sorun ve yapmaktan hoşlandığınız şeyleri daha çok yapın. Örneğin, yaşadığınız romantik ilişki sizi memnun ediyor mu? Cevap hayırsa, o zaman bırakmak için kendinize müsaade edin. Sonra, yeniden bir siz oluşturmak için harekete geçin.
Başkalarına yardım edin: Başkalarına yardım için bir şeyler yapın, bu haftada birkaç saat ya da yılda bir ayınızı ayırarak olabilir. Çevrenizde size ve ruhunuza hitap eden ve gerçekten güvenebileceğiniz bir yardım derneği ya da hareketi bulun.
Meditasyon yapın: Her gün bir iki dakika da olsa meditasyon yapmaya çalışın. Meditasyon için yapmanız gereken tek şey birkaç dakikalığına bir yere sakince oturmak, zihninize düşüncelerin gelip gitmesine izin vermek ve derin derin nefes almaktır. Bunu yaparken mutlaka cep telefonunuzu, bilgisayarınızı ya da dikkatinizi dağıtan ne varsa kapatmayı ihmal etmeyin. Sadece kendi kendinizle baş başa olun. Meditasyon, vücuda bu faydaları sağlarken diğer taraftan da ruhu temizliyor ve canlandırıyor.
Şükredin: Şükretmek ve minnettarlık insanın ruhunu canlandırır ve ruhun pozitif duygularla dolmasını sağlar. İnsan sağlığına yaptığı ölçülebilen katkılar göz önüne alındığında, araştırmacılar şükür ve minnettarlığın iyimserliği arttırdığı, bunun da kişinin bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etki yaptığı sonucuna varmışlardır.
Kendinize bir şükür ya da minnettarlık güncesi tutmaya çalışın. Her gün şükrettiğiniz 10 şeyi bir kağıda yazın. Haftada bir gün hayatınızdaki bir kişiye ona hayatınıza kattığı güzellikler için minnettarlığınızı ifade ettiğiniz bir not ya da e-posta gönderin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)